16 Şubat 2013 Cumartesi

Yolculuklarıda Kocaman Severim



Trende, geniş koltuğumda başımı cama yaslamış gecenin içinde, yarı uykulu, karanlıkta belli belirsiz yollara, evlere, ağaçlara bakarken bir an, "hep böyle yolda olabilirim" dedim, durmaksızın yol alabilirim, bir kentten diğerine , bu yollar, yabancı bir dilin, şehrin kelimeleri, insanları, evleri, sokakları arasında, çan sesleri, tramvaylar, oteller, bavullar, havaalanları, otobüsler, trenler, kahve için uğranan kafeler, sırt çantam ve fotoğraf makinamla, böyle yaşayabilirim. O an sanki dünya avucumun içindeydi, sanki dünya kalbimle birlikte atıyordu, ben durunca o da durup bekliyordu, sanki dünyaları sığdırabilirdim kendime, sanki ben sonra küçücüktüm, hatta yoktum da dünya vardı, biz dönüyorduk, ben dönüyordum, en sonra ben eve dönüyordum, insanın uzun bir yolculuktan eve dönmesi de ne güzeldi.
Aslında çok severim ben otobüs yolculuğunu da.. Kulağımda müzik, hızlı geçip giden yol ışıkları, farklı şehirlerin görüntüleri havaları.. Hele gece yolculuğundaki kuş uykuları yok mu, hafif çalan müzik ara ara uyandırır insanı..
 Kilometreler çoğaldıkça bizler geride birilerini, bişeyleri bırakır; onlardan biraz daha uzaklaşmış hissederiz kendimizi. Bazen bi kaçış, bazen yeni ufuklar, bazen yeni maceralar, bazende yeni keşifler için çıktığımız yolculuklar gecenin karanlığı ve müziğin eşsiz eşliğiyle devam eder; yollar uzar gider, bizse bizde kayboluruz..
 Bavullarımıza sığdırmaya çalıştığımız bi çok eşya arasına serpiştirilmiş ufak tefek hatıralar, bi iki kare gülen yüzler ve yanımızda yeni karelere sahip olacağımız mutluluk makinemiz..
 Her geçtiğimiz molada görülen yeni bir yerin ölümsüzleştirilmesi; belki bi çocuğun yüzündeki saf mutluluk, katkısız bi gülümseme. Evet fotoğraf makinelerimizde olmazsa olmazı yolculukların; müziğimiz gibi. Çünkü her gidilen yerde bi kare olması gerektiğine inanlardanım ben.
 Gecenin karanlığına, sessizliğine inat içimizde her yeni şehrin tabelasında bastırılması imkansız bi çoşkudur ki devamlı artan..
 Kilometreler çoğaldıkça, yollar uzadıkça, şehirlerin tabelaları değiştikçe içimizde buruk bir sevinç yankılanır; bi yandan geride bıraktıklarımızın özlemi sararken kalbi, diğer yandan kavuşulacakların hayali alır bedenimizi..
 Cam kenarı koltuklar; onlar genelde yalnızların yeridir. Başlarını yaslayacak bi omzu olmayanların yeri..
 Gecenin karanlığına eşlik eden sessizlik saatler ilerledikçe artarken, biz kafamızı cama yaslamış, kulağımızda hafif ezgi eşliğinde hayallerimize, düşüncelerimize dalarız..
 Yolculuk hiç bitmesin ister bir yanımız. Bir yanımız “ne zaman döneceğim geriye” diye düşüncelerdeyken; diğer yarımız kavuşulacakların özlemiyle hayaller kurar..
 Bir de gecenin bi vakti olmazsa olmaz aşklarımız gelir aklımıza; belki geldiğimiz şehirde geride bıraktığımız, belki gittiğimiz şehirde bizi bekleyen..
 Evet işte mutluluğun bi tanımıda budur sanki; gecenin sessizliğine inat kulağımızda bi ezgi, hızla değişen tabelalar, başka başka şehrin ışıkları, yeni umutlarla yanmış mumlar, geride kalanlar, kavuşulacak olanlar, zifiri karanlık, uzayan yollar ve aklında biri..
 “Mutluluk” bu işte; işte mutluluğun resmi !


https://www.youtube.com/watch?v=Ecu7NKRu6Go

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder