Yolculuklarıda Kocaman Severim
Trende, geniş koltuğumda başımı cama yaslamış gecenin
içinde, yarı uykulu, karanlıkta belli belirsiz yollara, evlere, ağaçlara
bakarken bir an, "hep böyle yolda olabilirim" dedim, durmaksızın yol
alabilirim, bir kentten diğerine , bu yollar, yabancı bir dilin, şehrin
kelimeleri, insanları, evleri, sokakları arasında, çan sesleri, tramvaylar,
oteller, bavullar, havaalanları, otobüsler, trenler, kahve için uğranan
kafeler, sırt çantam ve fotoğraf makinamla, böyle yaşayabilirim. O an sanki
dünya avucumun içindeydi, sanki dünya kalbimle birlikte atıyordu, ben durunca o
da durup bekliyordu, sanki dünyaları sığdırabilirdim kendime, sanki ben sonra
küçücüktüm, hatta yoktum da dünya vardı, biz dönüyorduk, ben dönüyordum, en
sonra ben eve dönüyordum, insanın uzun bir yolculuktan eve dönmesi de ne
güzeldi.
Aslında çok severim ben otobüs yolculuğunu da.. Kulağımda
müzik, hızlı geçip giden yol ışıkları, farklı şehirlerin görüntüleri havaları.. Hele gece yolculuğundaki kuş uykuları yok mu, hafif çalan
müzik ara ara uyandırır insanı..
Kilometreler çoğaldıkça bizler geride birilerini, bişeyleri
bırakır; onlardan biraz daha uzaklaşmış hissederiz kendimizi. Bazen bi kaçış, bazen yeni ufuklar, bazen yeni maceralar,
bazende yeni keşifler için çıktığımız yolculuklar gecenin karanlığı ve müziğin
eşsiz eşliğiyle devam eder; yollar uzar gider, bizse bizde kayboluruz..
Bavullarımıza sığdırmaya çalıştığımız bi çok eşya arasına
serpiştirilmiş ufak tefek hatıralar, bi iki kare gülen yüzler ve yanımızda yeni
karelere sahip olacağımız mutluluk makinemiz..
Her geçtiğimiz molada görülen yeni bir yerin
ölümsüzleştirilmesi; belki bi çocuğun yüzündeki saf mutluluk, katkısız bi
gülümseme. Evet fotoğraf makinelerimizde olmazsa olmazı yolculukların;
müziğimiz gibi. Çünkü her gidilen yerde bi kare olması gerektiğine
inanlardanım ben.
Gecenin karanlığına, sessizliğine inat içimizde her yeni
şehrin tabelasında bastırılması imkansız bi çoşkudur ki devamlı artan..
Kilometreler çoğaldıkça, yollar uzadıkça, şehirlerin
tabelaları değiştikçe içimizde buruk bir sevinç yankılanır; bi yandan geride
bıraktıklarımızın özlemi sararken kalbi, diğer yandan kavuşulacakların hayali
alır bedenimizi..
Cam kenarı koltuklar; onlar genelde yalnızların yeridir.
Başlarını yaslayacak bi omzu olmayanların yeri..
Gecenin karanlığına eşlik eden sessizlik saatler ilerledikçe
artarken, biz kafamızı cama yaslamış, kulağımızda hafif ezgi eşliğinde
hayallerimize, düşüncelerimize dalarız..
Yolculuk hiç bitmesin ister bir yanımız. Bir yanımız “ne
zaman döneceğim geriye” diye düşüncelerdeyken; diğer yarımız kavuşulacakların
özlemiyle hayaller kurar..
Bir de gecenin bi vakti olmazsa olmaz aşklarımız gelir
aklımıza; belki geldiğimiz şehirde geride bıraktığımız, belki gittiğimiz
şehirde bizi bekleyen..
Evet işte mutluluğun bi tanımıda budur sanki; gecenin sessizliğine inat kulağımızda bi ezgi, hızla değişen
tabelalar, başka başka şehrin ışıkları, yeni umutlarla yanmış mumlar, geride
kalanlar, kavuşulacak olanlar, zifiri karanlık, uzayan yollar ve aklında biri..
“Mutluluk” bu işte; işte mutluluğun resmi !
https://www.youtube.com/watch?v=Ecu7NKRu6Go
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder