12 Şubat 2013 Salı

Şarkılardan Dökülenler



Parlak salonlarınızdan, kirli mutfaklarınızdan, bin bir çıkmaza çıkan daracık koridorlarınızdan; çok sıkıldım. Şekerlerinizden, uçan balonlarınızdan, kuru sıkı, patlak, korkak, yaman silahlarınızdan, dinmek bilmeyen keyfi karın ağrılarınızdan, çok sıkıldım.
Hangi kan affeder bayım, kalbinizdeki kini? Hangi göl temize çeker, ellerindeki kiri? Bir tutam ya da birkaç tomar, yalan bu ne fark eder? Kahrınızın külleri şer, hanginizi yakar? Hanginiz öteki?
 Kaldırın kapağı bakın kimler can çekişiyor cennette, kim çoktan ölmüş, kim diri kendi cehenneminde? Susturun bütün yerli yersiz havlayan köpekleri içinde bu karanlık sokaklar yalnız onların değil.

Oysa çimenler fillerle de güzel, kalbin korkularıyla cesur. Firarlar yakalanmak için, ihanet aslında sadakatin tavrını sever.
Elinde bi' paslı makas, kestikçe zaman uzuyor acının saçları. Hatırlayarak yaşamak boynumuzun borcu ama ölürdün unutmasan. Kaybederek çoğalırsın; gözyaşının rahmeti can üstüne. Uzak bir deniz kıyısında kendi yara kabuklarını yar ederek kendine. Ah nice kez küseceksin, gördüğünün zahmeti gönül üstüne uzak bi' Çigan masalında çayda kederli çıralar tüttürerek barışırsın, ötekinle; ki yalatır o sen tükürürsen.
Çocuktum; kirlendim kirlendim yıkandım, kirlendim kilitlendim; soydum kendi derimi. Tırnak kontrollerini sevmedim hiç aslında, şefkatten uzattım hep ellerimi. Yüzüme vuran güneş, saçlarımı öpen rüzgâr siyahıma sarı çalan o yıldızlar; sessiz bir kıyametin karnında kayboldular.
Kaç bahar gezdim gönül düzde; yâr edip yelleri? Kâr değil bu derdiğim güller; yağdı dikenleri. Kaldım bir başıma, bu dert beni öldürmez de süründürür. Yaktım genç yaşımı, bu matemi, kalbim zevk ediyor, onduramaz. Çare bu değilse de, kandı sonsuz kere. Kör kuyu, derin ateş; kamberi de kül. Varmadı kerem gibi, kâh görünüyor dibi; kör kuyu derin ateş, kâh yeri meçhul.
Yine günlerden son yaz, yine yaşım çocuk. Yine hangi düşün kumarı bu yırtılan delik deşik? Eğilip alıver yüzümü; bu sular acımaz, kanatır dizimi. Yanılırsa yüreğim sürülür geceden; geceler yüreğin vatanı. Geçmiyor hiç gözlerimden; bir hayal burktum en sol yerimden. Sen bana sır, ben sana yâr; bi' düşmeyegör, göğüm kamaşır, canım kamaşır.
Gözlerin şen çocuk sesleri açıyor, gözlerin yelkenimin fenerleri. Bir sana titriyor gönüllü yaprağım, ellerim bir seni terliyor. Sana içlensin şimdi o melekler, sende dursun akrep ve yelkovan. İçimdeki en acı suların bile şimdi bir tadı var. Uykular masal uykular sapsarı; şimdi güz yüzünün en güzel yanı. Ay gümüş, geceler şarkılarda mey; teninle konuşur tenim uyanır. Uykular büyü, uykular bilmece. Şimdi gül diken için bi' kül hece ay tutuklu, geceler yürekte kor. Ne fayda gün ayaz, tenim adını üşüyor.
Yıllar saçlarına çiçekler konduruyor beyaz; sen düşüp kalkarken haylaz, o bahçelerde. Kalbin korkulu bi' çocuk, oyuncaklarını arıyor mu? Kaç hayal hapsi gördü aynı kuş kafesinde? O yazları sen de özlüyor musun şimdi; uykuların düşünceye soyunduğu o toy vakitleri? Kanayan su gibi akıyor mu içine dün? Bi' derin of çekerek batıyor mu ötede gün?
Bak sular geldi geçti altımızdan, üzerimizden. Mazi yaralı sarhoş acısı bile güzelleşti; yüzlerimizde nasır iyileşti. Bir sır gibi ah kırık yeşil gözlerin, batar gözüme görmedim sokakları zehir. Hem sağır hem aç nasıl esir zaman? Titriyor demir kapılar, yağmurun sesi gibi değil.
Yine aynı şehir, hep o aynı sokak; çalsın o yitik şarkı kapılardan, girsin içeri anılar. Kül renkli sabahları bulsun tutuşup tekrar, günahın gönüle vurunca düşürdüğü o ilk serseri hüzün doldursun yeniden gözlerinizi.
 Eteklerinizde kırmızı güller ve gümüş, sesinizde bir kadeh mül ve birkaç kadife düş; çiçeklenir saçlarınızda ilk gençlik aşkınız, ah nasıl deli kan hâlâ nasıl da berduş. Şimdi yakanızda bir hercai menekşe olsam, rakınızın beyazında şöyle bir kaybolsam. Dökülür mü ciğerimizden o denizin taşları, üzülüp yaşarırken siz ben sararıp solsam..
Buda size gelsin, hayde selametle dostlar. :)

https://www.youtube.com/watch?v=Tkqk0OjFHac

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder