31 Ocak 2013 Perşembe

Suya Yazılan Yıl



Ateş kendini yakmaz. Hüzün eskimez insanlık yaşadıkça. Ağaç yapraklarınca dillidir. Hepsinin söylediği tek bir cümledir. Hangi ressam boyayabilir gökyüzünü? Hangi göz denizler kadar ağlayabilir? Sonsuzluk kaleminin mürekkebi dolaşır damarlarında hayatın. Hayat ki; suya yazılmış şiir…
Yürek yatağını bulamamış bir nehir gibi coşkun ve acemi akmaktadır ama er geç denize varır bütün sular. Dönüşler aslında başadır.
Eylül her seneki gibi diğer aylardan bir adım önde bir İstanbul hanımefendisi gibi salına salına arz-ı endam etti  yeryüzünde. Yılın on bir ayı kıskandı yine bu zamanı. Ve sonra yine aynı zât-ı şahanesiyle yerini kışa bıraktı.  Eylül; yazarların esin kaynağı, şairlerin vazgeçilmezidir. Zannedildiği gibi ne keyifsiz ve hüzün dolu ne de rengi sarıdır. Çilek tadında düşleri vardır eylülün. Üşütmeyen, yalnızca ürperten tatlı bir rüzgârla baharın selamını getirir. Vakurdur, güzelliğini hemen göstermez. Keşfedilmeyi bekler tohumlarını bir bir düşürürken toprağın kucağına. Dinlenmek ister, en çok da dinlemek. Onunla dertleşenlerin sırtını sıvazlar yumuşacık ışığıyla. Coşkuludur, ağaçların dallarına sataşan rüzgârıyla dansa kaldırır yaprakları. Yazın rehavetinden, baharın sarhoşluğundan sonra durup dinle/n/mek için bir fırsattır. Okunmayı bekler, an an değişen renkleri, yağmurun tatlı dilli musikisini, uçup giden leylekleri, camdan bakan uykusuz bir çocuğu, bir ağacın gölgesinde tasasız kitap okuyan bir genci, bir bardak çayı sonuna kadar tadına vara vara içen bir adamı okumanı ister. Mutluluğun bu kısacık anlarda gizli olduğunu hatırlatır ve fısıldar kulağına: “Var olmak gibisi var mı?”
Şimdi mevsim kış. Kışında son demleri bu zamanlar. Yeni bir yıl, yeni bir yaş getirdi yine ocak bize.  İşte bu bahar başka olacak. Yeni hayaller, yeni fikirler, yeni insanlar. ‘Bu yıl her şey başka olacak’ her yeni yıl gibi. Radikal kararlar alacaksın, yapamadığın şeyleri yapacaksın, unuttuğun dostlarını hatırlayacaksın, hatta bazen uzak durduğun kalemine yeniden sarılacaksın. Bu yıl her şey başka olacak. Bu güzün kapıları bahara açıldığında hayatında kapıları bambaşka bahçeler vaat edecek sana; hissediyorum.
Bir söz seç kendine, güzelleştirsin seni. Bir söz, söylediğinde, söylendiğinde kalbe yerleşen. Duru, temiz, ölümsüz. Manayı yüklenmiş; ruh için beden gibi. Bir söz değiştirebilir evet, baştan sona her şeyi.
Bazı sabahlar vardır, içinde dünyayı değiştirme hissiyle uyanırsın. Dünyayı değiştirdiğin olmaz pek ama kendi dünyanı değiştirirsin. Yollar dönersin, kitapların, filmlerin, sergilerin, şehirlerin ilhamıyla günleri gece edersin. Yol ayrımları sancılıdır. Yol ayrımları seni sen kılar ve insanoğlunun yaradılışındandır ki her daim arkada kalan seçenek bir parça uykundan çalar.
Mevsimler kaldı geride. Aylar, yıllar kaldı... Kurduğun her düşe tam on sekiz sene, tam yetmiş iki mevsim şahit oldum. Daha sayısız mevsim sana ilham, yanağında bir buse olmaya, adı konmamış rüyalara ad olmaya geleceğim. Olur da içinde dünyayı değiştirme hissiyle uyanırsan yalnız kalmayasın diye.
Vakit, avazın çıktığınca şarkılar söyleme vakti. Bir kuşa gülümsemek için, sebepsiz bir iyilik yapmak için, kimsenin ihtimal vermediği hayallerini gerçekleştirmek için yarını bekleme!
Yeni başlangıçlar için bir ilkbahar sabahından kalma güzel bir sabahdan daha güzel ne olabilir? Hayata bir es verip durmanın zamanı şimdi, biraz soluklanmanın. Seni sana çağırıyor kendin. Sayfaları çevirdikçe daya kulağını kalbine. İnsan kokulu hikâyelerin sesi karışsın sesine. Çocukluğun, yeniden çakıl taşları atsın pencerene.  Aksini göreceğin, sudan bir aynaya dönüşsün kalbin.  Kuşlar konsun omuzlarına.  Özlediğin güneşin sarısı fener olup aydınlatsın yolunu. Seni sana çağırıyor yine sen. Şimdi çok gerilerde bıraktığını sandığın geçmişinin sokaklarında gezin. Sohbet et kendinle, hayatı bir tüy gibi avucuna alıp üfle.
Güneş gözüne doğar ya bazen, yani öyle gelir uykunda sana. Ama güneş benim tam gözümün içine doğdu bugün. Balkona çıkıp yalınayak sokağı seyrettim. Biraz gülümsedim. Biraz içim serinledi, biraz soğukkanlıydım. Aylardan beri uyuklarken minik bir buseyle hayata dönmüş gibiydim biraz. Bugün, güzel bir gün. Bugün yağmur bile yağsa gökkuşağı çıkar ardından. Bugün rengârenk düşler görüyorum gözümün değdiği yerlerde. Bugün hiçbir çocuk üzülmüyor gibi hissediyorum. Anlam yüklemeden bakıyorum etrafıma ve insanlardan beklentilerimi yok denecek kadar aza indirgiyorum bugün.
Balıklarım uyuyordu ben uyandığımda. Tek tek konuştum onlarla. Sessizdim. Uzanıyorlardı boylu boyunca. Biraz tedirginlerdi.  Gözlerinin açıklığını ona yordum. Sahi, balıklar gözü açık mı uyur?
“Bak, güzel günler yola çıkmış geliyorlar...” Yeni olan her şey mutlu eder seni, beni, herkesi... Yeni bir yıl, yeni bir mevsim. Evet, soğuk ama bir o kadar da güzel. Camdan başını uzatıp kışı görüyorsun. Bakışlarını ruhuna çevirip kendinle yüzleşiyorsun. Hadi, ellerini kenetle birbirine ve sayfamı çevir. Kelimelerimi hisset. Kardan bir adamım ben şimdi, yüzünü güneşe çevirmekten korkmayan.
Yeni yılın ilk mevsimine geldin, hoş geldin. İyi yıllar...