23 Kasım 2013 Cumartesi

Ah Mine’l-Aşk


“Ah minel ışk-ı ve halatihi,
Ahraka kalbi bi hararatihi,
Manazara ayni ila gayrikum,
Uksimu billahi ve ayatihi...”
Şeyh Galib'in Terci-i Bend’inin tekrarlanan bölümünde geçen bu şiirle konumuza giriş yapalım istedim… “Âh mine'l aşkı ve hâlâtihî / Ahraka kalbî bi-harârâtihî” beyti “Âh(lar olsun! )! Hararetiyle kalbimi yakıp kavuran aşkın elinden ve onun (türlü) hâllerinden (çektiklerim)...” anlamıyla can bulmuştur lûgatlarımızda. 
Âh mine'l aşk”, “Âh aşkın elinden…” anlamına gelir.
Hüzünlü bir hikâyeyi anlatır Ah Minel Aşk. Hat sanatında ağlayan iki göz ve bir Elif ile çizilip, hem kahderen aşk hem de kahreden gözyaşının ifadesidir. Yeni bir yorum ile tasarlanan ‘Ah Minel Aşk’ın ilk harfi ‘elif’ bir hançeri, ikinci harfi ‘ha’ ise ağlayan iki gözü simgeliyor. Aşktan ah çekme anlamına gelen ‘Ah Minel Aşk’, sevip de kavuşamayanların hikâyesini anlatır.
 “Ah mine’l aşk”, Arapça kökenli bir kelimedir ve "aşkın elinden ah çekmek" anlamına gelen bir tamlamadır. Bu söz Arap edebiyatında meşhur bir ibaredir. Edebiyatımızda da Fatih Sultan Mehmet’in benzer kullanımına şahit oluyoruz:
“Âh min azmatin bi-gayr-i iyab
Âh min hasretin ale’l-ahbab”
Bu beyit de “Ah, dönüşü olmayan gidişten! Ah, dostlara hasret çekmekten!” anlamına gelmektedir.
Âh mine'l aşk “Ne gelmişse aşktan gelmiştir.” gibi bir anlamla sözü kısaca anlatmak için kullanılır. Buradaki aşkı mecazi alabileceğimiz gibi ilahi olarak da düşünebiliriz. O zaman “Cenab-ı Hakk’ın sevkiyle olmuştur.” şeklinde bir anlamla “Ne yapalım, takdir-i Huda!” deyip işin içinden çıkılmış olur.
Söz “Ah minel aşk ve minel garaib” veya “Ah minel aşk ve’l-garaip” (Ah, aşkın elinden ve garipliklerden) şeklinde de kullanılır.
Âh mine'l aşk adıyla Prof. Dr. İskender Pala'nın ve Ada Yayınevi yayınlarından Ferit Edgü'nün 1970-1976 yıllarındaki şiirlerinin olduğu birer kitabı vardır.
“Mine’l-aşk” sözü Şeyh Galip’in bir Terci-i Bent’inin vasıta beyti olarak (Âh mine'l aşkı ve hâlâtihî / Ahraka kalbî bi-harârâtihî) şeklinde geçmektedir. Bu Terci-i Bent altı bentten oluşmaktadır. Her bentte sekizer beyit (16 mısra) bulunmakta, her bendin ilk altı beyti hane beyti, son iki beyti ise vasıta beytidir. Vasıta beyti terci-i bentlerde dekrarlanır. Dolayısıyla Galip Dede’nin terci-i bendinde bu beyit altı kez tekrarlanmıştır.
“Ah” sözü gerek Osmanlı alfabesi ile gerekse Latin alfabesi yazımında “Allah” lafzının ilk ve son harfleridir… Günah da “ah”la kafiyelidir... O da siyahla, simsiyahla, vahla, eyvahla... Lakin hepsi de Allah’la...”Ah”tır kafiyelerin en güzeli... Âh etmemiz aşk'tandır biz aşığız çünkü âh ederiz,çünkü âh'ımız aşkımızın muhbiridir. Bizim âhlarımızın esbabı yalnızca aşktır... Gerçi Eskiler "Ah mine'l-Aşk" yani "Ah aşkın elinden" demişler; galiba biz de "Ah Bine'l-Aşk" yani "Ah aşka ulaşmak" demeliyiz.
Aşk delilik, dengesizlik halidir. Öylece geleni yaşama, bazen sadece bakma halidir. Aşk cesaret ister. Aşkın kendi güneşi vardır. Ne zaman doğacağını o bilir, siz şimdi biraz dinlenin.
Ah Min'el Aşk'ı Anlamak.. Aşk öyle bir denizdir ki dibi bulunmaz; öyle bir sırdır ki, her gönül kaldırmaz, ehli olmayanlara anlatılmaz. Divan şairleri aşkı acı çekmek için yaşamışlar, bundan memnun olmuşlar hiç bir zaman ah ü vah edip aşka, aşık olduklarına lanet okumamışlar.. Ama ya şimdi ? Aşklar ne için ? Sadece görmek konuşmak ve daha ilerisi dokunmak için.. Kaybedilen ne oldu ? Eski zamanlarda yaşanan Leyla ve Mecnun aşkı neden artık bir hikaye, neden bir destan.. Mecnun Leyla'ya kavuşmaya gücü yetmezken günümüzdeki aşklar daha mı güçlü ki birkaç buluşmadan sonra hadi sen yoluna ben yoluma deniliyor?
Önce, aşk vardı. Gökler kat kat kurulmamış, yeryüzü kadem kadem örülmemişken aşk vardı. Ay geceye saklanmadan ve gölge güneşe nikâhlanmadan aşk vardı. Kaderi heceleyen mühürlü defterden ve üzerine ant içilen kalemden önceydi O. Önce yoktu ve aşk vardı.
Ah Minel Aşk’ın ne anlama geldiği konusunda uyuşmazlıklar var..
“Aşkın elinden, hem kahreden aşk hem de kahreden gözyaşı,ah aşktan ve onun hallerinden, kalbimi sıcaklığıyla yaktı,ah aşkın elinde”diye anlamlandıranlarda var artık hangisinin doğru olduğuna osmanlıcası(yazının osmanlıca olduğunu düşündüğümden) olan karar versin..
Rastlamış olduğum yazıların bir tanesinde de şöyle açıklamış;
Halk sanatında tabiat bir çerçeve gibi insanın çevresinde yer alırken burada elif ve he’yi insan olarak düşünürsek tabiat bunun çevresinde ikinci planda toplanıyor demektir. Tabiatın sınırsızlığı yazı ile resimlenmesine kolayca imkan sağlayamadığından yazı sadece resmin ortasında görülür, he’nin dere şeklinde göz yaşlarıyla, tabiatla birleşir, aynı şey olur. bu ah minel ask yazılı tabiat resimleri ateşle suyun, iki zıd mizacın yankısıdır. yedi dağın tepesinden ateşler dumanlar fışkırırken iki gözlü he’nin gözlerinden akan yaşlardan dereler, denizler meydana gelir. elif’in tepesinde yıldırımlar zikzaklar çizer.
Demir dağları eriten, feleğin aynası olan gök kubbesini karartan, yer yüzünü tufanlara boğan bu aşk timsalinde iki ayrı güç yan yana bulunduğu halde birbiriyle birleşememektedir. Ateşle su, elif’le he bunu sembolleştirir.
Aynı zamanda Osmanlı devrinde bir genç evlilik çağına yaklaştığında ve de aşık olduğunda bunu ailesine hissettirmek için hemen bir "ah minel aşk" tabelası yazdırır evin salonuna asarmış.
Bizden bu kadar sağlıcakla dostlar…



1 Kasım 2013 Cuma

Mevsim-î Gönüldür

 

Gönlümü bazen dingin bir su kenarında, hayalin güçlü kanatlarına binmiş ötelerde gezinirken, bazen karşılaştığı herhangi bir otobüse yaşlı gözlerle el sallarken suçüstü yakalıyorum. Yaşadığı kesif duygu ikliminden sıyrılıp yaşanmakta olan gerçekler âlemine geçişte ve içinde bulunduğu hazin durumunu gizlemekte başarısız oluyor, panikliyor.
Bir gemi yüzüyor içimde kimi zaman, saflığın, temizliğin ve zarafetin timsali kuğuları andıran. Hudutsuz ve dile getiremediğim hislerimi yüklenmiş olarak kayıyor berrak maviliklerin üzerinden. yitiğini arıyor belki, belki bu uğurda yitip gidecek bu meçhul ve karanlık sularda?..
Bir kelebek uçuyor bazı yüreğimde, rengârenk. Çiçeklere konup kalkıyor hercai bir gönülle. Umurunda değil dünya. Kısacık ömrünün tadını çıkarmaya çalışıyor anlaşılan; konduğu hiçbir yerde uzun boylu kalmayışı bundan.
Siyah, azametli bir kartal süzülüyor içimin semalarında. Ağır ağır, geniş daireler çizerek uçarken hükümranlığı altında bulundurduğu gökte, keskin ve acımasız gözlerle yeryüzünü tarıyor, pençeler tetikte!...
Bir serçe telaş içinde pırlayıp uçuyor önümden. Gönlüm de peşine takılıp, meçhule kanat çırpıyor. Alıp alıp gidiyor başını.
Atlılar geçiyor içimden doludizgin. Nalların toprağı döverken çıkardığı tempo kanımı tutuşturuyor. Geçmiş zaman savaşlarının içinde buluyorum birden kendimi. Meydan, acı at kişnemeleri, korkusuz naralar, talihsiz feryatlarla ağız ağza dolu. Her taraf toz-duman…
Bir yaprak düşüyor içime, sararmış, kuru… Bir başına düşüş, gönül ülkeme serapa sonbaharı getirmeye yetiyor. Yeni yeni başlayan soğuklarda haddinden fazla üşüdüğümü hissediyorum işte o an…
Bulutlar kaplıyor birden içimi. Sisten, kalın, saten, mat bir beyaz perde çekiliyor dünya ile aramıza. Kendimden kaçmama yardımcı olmuyor görüntüler. Bedenin daracık hücresinde, başım avuçlarımın arasında, bilmediğim suçlarıma verilen bilmediğim bir cezanın infazını bekliyorum ümitsizce.
Bir yağmur bastırıyor içime durup dururken. Ben yağmura aldırışsız, ben sırılsıklam yürüyorum bir tarla yolunda, topraktan buğulanan bereketi ruhumda duyarak.
Yağmur sağnağa dönüşüyor birden. Handiyse insanın gözlerini kapacak şimşekler çakıyor yağmurun arasından. Göklerin, dehşetler saçan gökçek kırbaçları şaklıyor, çıplak ve ıslak arzın üstünde.
Bir güneş açıyor içimde sonra. Pırıl pırıl ve canlı ışıklar parlak umutlar yüklü. Kesilmiş olsa da derinden derine yağmurun uğultusu var kulaklarımda hala. Sükût o içli, o ruha işleyen eşsiz bestesini icra ediyor şimdi.
Karlar uçuşuyor içimde bazısı. Havada beyaz tüyler gibi uçuşan mütereddit taneler konmak için yer beğenmekte kararsız sanki. Onların bu kararsız hali, hüzne bahane arayan gönlüme hemencecik aksediyor. Gecikmiş kararlar büsbütün çıkmaza giriyor.
Bir de bakıyorum; nerden peyda olduğu bilinmez bir hortum girdabına çekip alıyor beni. Karşı koymak anlamsız. Dönüyorum, her şey dönüyor…
Olan oluyor ve gökler öfkeleniyor ansızın. Buzdan bombalarla gazap yağdırıyor yer ehline; doludur yağan, dalda çiçek perişan, tomurcuklar darmadağın, ekinler yerle bir…
Kâh bir rüzgâr esiyor içimde serinden, saçları dağıtıp dalgalandırıyor. Nazlı nazlı salınıyor bir kavak, tatlı tatlı hışırdıyor yapraklar. Ve kâh çöle kesiyor içim, yüreğim kavruluyor kızgın güneş altında.
Yürekteki yangın dili de tutuşturur,

Kelimelerim onun için ateş soyludur.