Kelimelerimin kanatları kırık, ne kadar uğraşsam da
yüksekten uçamazlar. Fakat biliyorum ki sen hayallerinle onların kanatları
olacaksın. Sandın ki sen, ben seni hiç sevmiyorum. Oysa sen benim uykusuz gecelerimin
anlamıydın, dile gelmeyen yanımın saflığıydın, benim parçalarımı toplayandın.
Öyle bir an olur ki.
Bütün bir hayatını, saniyeler içinde, film şeridi gibi
gözlerinin önünden geçirirsin. Yaşanmış güzel hatıraların üzerinden çok zaman
geçse de unutulmaz olduğunu bilirsin. Hatta unutulmadığı gibi gün geçtikçe
izleri derinleşir, efsaneleşir. İnsanlar, eşyalar, şehirler, renkler, kokular.
Hepsinin ayrı bir yeri vardır zihinlerimizde ve her biri ayrı bir hikâyeye
taşır.
Kokular hatıralarımızın da kahramanıdır. Hatıraların kokusu
bize insan olduğumuzu hissettirir. Bir kişiye aitse eğer hafızada kalan, onun
yokluğunda can acıtan, burun direğini sızlatan şeydir... O kokuyu duymak onun
yakınlarda bir yerlerde olduğunu hissettirir, sanki ''buradaymış'' gibi
düşünmeye sebep olup aklınıza oyun oynar, tehlikelidir... Acıtır...
Yıkıntılardan yeniden inşa etmeye çalıştığın dünyanda, gözün
takılır farkında olmadan yosun tutmuş taşlara. Her ne kadar unuttum dese de
dilin, beynini resetleyemediğin için silinemeyen bir virüs gibi çıkagelir
önüne. Lakin yara, müzmin bir kabuk bağlamıştır kadife teninde. Eskisi kadar
acıtmaz canını. Buğulu cama bir yürek çizersin ve şöyle dersin; ihanet
kasırgasında rotasız ne ilk, nede son gemisin sen.
Şükürler olsun ki hayal edebiliyor ve hatırlıyoruz.
Hani gözlerinizi kapatırsınız ve şuan içinde bulunduğunuz
dünyadan çok çok uzaklara gidersiniz. Aklınıza takılan her şeyi; sıkıntıları,
kırgınlıkları, sorunları unutuverirsiniz. Gözlerinizi kapadığınızda önünüzde
bambaşka bir dünya açılır. Sanki elinizde bir fırça vardır ve binbir çeşit boya
ile şekillendirirsiniz. Ağaçlar çizersiniz, gözünüzün gördüğü son noktaya kadar
uzanan dağlar, yanıbaşınızdan akan bir dere ve gülümseyerek içinizi ısıtan bir
güneş. Hepsi sizin elinizdeki fırça ile şekillenir. Çizdiğiniz tablonun orta
yerine kendinizi koyarsınız. Gözlerinizi kapadığınızda unutursunuz her şeyi ve
sadece hayalleriniz kalır. Çünkü gözlerinizi kapadığınızda Hayal Dünyası’na
adım atarsınız.
İnsanlara bişey anlatmaya çalışmak, buğulu cama yazı yazmaya
benziyor. Binbir özenle yazıyorsun, gün gibi görünüyor derdin, yazdıkların; ama
silinip gidiyor işte. Köleler efendilerinden nefret etmektense özgür ruhlu
kölelerden nefret etmeyi tercih ederler. Böylesi onlara daha kolay gelir. Ki
efendilerinin gözüne gelme çabaları da vardır bununla. Konu bu olunca öyle
kolay birleşirler ki şaşarsın.
Üç sütun üstüne kapkara haykıran putonlarla yalnız neslin
haberleri yapılıyor; öyle büyümüş ki içimizdeki yalnızlık, sevilmeyi beklerken
beklemeyi sevmişiz.
Nöronlar uyanacak da, beyni uyaracak da selebral
kortexin frantal lobundaki miyelin kaplı aksonlar kalbe ulaşacak da sevmek zor
iş. Çay var mı çay?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder