Şu an okumakta olduğum bir kitaptır kendileri abim, amcam hatta dedem olur; 1975 basımı enfes bir kitap. Yaşı benden bi hayli büyük ellerimde tuttuğum kitabın, kendisine ayrı olarak saygı gösteriyorum sayfalarını çevirirken dahi. Şimdi sizlere öncelikle biraz yazarımızdan bahsedeyim:
Büyük Fransız düşünürü Jean-Paul Sartre uzun yılları
fikirleri ile kitleleri etkilemeyi başarmış büyük yazarlardan biridir.
J.P.Sartre 2. Dünya Savaşında Fransız direniş hareketine katıldı. Faşizmin
yeniden dirilmesine karşı ve barış uğruna etkin bir savaşım yürüttü. Dünya
Barış Konseyine üye seçildi. 2. Dünya Savaşında sonra varoluşçu
(Existantialist) felsefenin yaygınlık kazanmasında felsefi yapıtları kadar,
romanları ve politik görüşleri de etkili oldu.
20 yüzyılın en büyük filozoflarından birisi kabul edilen Fransız
düşünür. Varoluşçuluk felsefesini ortaya koymuştur. Ama asil bombayı kendisine layık
görülen Nobel ödülünü reddederek patlatmıştır.
Varoluşçuluk felsefesinin yaratıcısı ateist Fransız
filozoftur. Egzistansiyalizm ve bulantı en önemli eserleridir.
1929 yılında simine de Beauvoir'la tanıştı. Çeşitli
liselerde öğretmenlik yaptı. 2. dünya savaşı sırasında, almanlar tarafından
hapse atıldı; hapisten çıktıktan sonra Direniş Hareketi’ne katıldı.
"sinekler" adlı tiyatro oyunu, onun Direniş Hareketi’nde olduğunu
bilmeyen Almanların izniyle oynandı (1943). Aynı durum, "varlık ve hiçlik"
adlı oyununda da meydana geldi (1943). Oyunlarının her ikisi de baskı
karşıtıdır; "varlık ve hiçlik”te Sartre, ilk kez felsefesini ortaya koydu.
1945 yılında öğretmenliği bırakarak "Les Temps Modernes"
adlı edebi-politik dergiyi kurdu. Kitaplarının çoğunda edebi ve politik
sorunları işledi. Savaş sonrası dönemde özellikle politik etkinlikleriyle öne
çıkan Sartre, eleştirilerini saklamasa da Sscb'ye destek veriyor, Fransa’nın Cezayir’e
karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkanların başında geliyordu; Les Temps Modernes,
sömürgelerdeki savaşlara karşı 1953'ten başlayıp, 1957'de yoğunlaşan bir savaş
yürüttü.
Sartre, "121'lerin Bildirgesi”ni imzaladı, 1961-62
yılındaki büyük gösterilere katıldı. 1964 yılında Nobel Ödülü’nü geri çevirdi;
böylesi bir ödülün, yapıtlarının bütünlüğünü zedeleyeceğini düşünüyordu.
1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı’nda meydana gelen katliamları
sorgulamak üzere kurulmuş olan Russal Mahkemesi’nin de başkanlığını yaptı.
1968 yılında, Sovyetlerin Prag’a müdahalesinin ve Fransa’daki
öğrenci hareketlerinin üzerine, Sovyet sosyalizmini ve kendi klasik aydın
tutumunu sorgulamaya girişti. O dönemde Maocularla da bir yakınlaşması oldu.
1973 yılında liberation'u kurdu.
1974 yılında gözleri büyük oranda görmez oldu, bu nedenle
etkinliklerini yavaşlatarak, daha çok doğu ülkeleri üzerindeki baskıların sona
erdirilmesi, insan haklarının korunması gibi konularda çalışmaya başladı. Pierre
Victor’la (Benny Levy'nin takma adıymış), aydının rolü, bireyin tarihteki yeri,
şiddet ve kardeşlik konuları hakkında "Pouvoir Et Liberté" adında bir
yapıt hazırladı.
Siyasal etkinliklerinin, yazar tarafını bazen maskelemiş
olmasına karşın, sartre, son derece düzenli bir zihinsel çalışma yürüterek,
gününün altı saatini yazmaya verdi. Edebi nesne Sartre’a göre "yalnızca
hareket halindeyken var olan bir topaçtır. Onu ortaya çıkarmak için, adına
okumak denen somut bir eyleme ihtiyaç vardır, yazmak, okurun özgürlüğüne
çağrıda bulunmaktır.” Sartre, 15 Nisan 1980'de Paris’te öldü. Sartre’ın önemli
kitapları arasında Özgürlüğün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler,
Duvar sayılabilir; bunun yanı sıra, yayınlanmış ya da bitirilemeyerek
yayınlanmamış birçok yapıtı vardır.
Sartre’ın adıyla birlikte anılan varoluşçuluk, aslında 17.
yüzyıldan beri vardır; Blaise Pascal'le başlar; ama Sokrates’in felsefesinde,
hatta İncil’de varoluşçuluğun izlerinin bulunduğu düşünülürse, Pascal'i
varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul etmek de doğru olmaz. Soren Kierkegard
ise, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Nietzsche, Heidegger
ve tabii Sartre varoluşçudurlar. Camus ve Dostoyevski de, diğer çok ünlü
varoluşçu yazarlardır.
Sartre, varoluşçuluğun iyimser bir felsefe olduğunu söyler;
çünkü tüm insanlar birbirinin aynıdır; bir kahraman ya da bir alçak olmak
tamamıyla onların elindedir; insan önceden-tanımlanmamıştır; ne bir kahraman
olarak doğar, ne de bir alçak. Ama aynı felsefeye göre, insan varlığının durumuna
da güvenmemelidir, çünkü o halde kalacağının hiçbir güvencesi yoktur. Özet
olarak, Sartre insanın tek yazgısının, elinden geldiğince "bağımlı"
olmak olduğunu söyler. Bu da, kendini bütünün içinde düşünebilmekten geçer.
Gelin gelelim kitaba. Kitap basım yılı gereği yaşlı, özen ve saygı gösterilmesi gereken bir kitap. Zât-ı Muhterem, yazarın üçleme kitaplarının sonuncusu. Kendisi hakkında pek de bir fikrim yok çünkü daha yeni başladım. Ama güzel bir kitap sanırım çünkü başı güzel başlıyor ve ben başını beğendiğim her kitabın sonunu severek okurum. İşte sizlere böyle bir kitap daha okunulası. Okumanızı tavsiye ederim. Kısmetse sırada Milena'ya Mektuplar var Kafka'dan. Bakalım tabi; bunlar hep kısmet. Hadiyin sağlıcakla. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder