Kollarını iyice açarsan yalnız kalmazsın... İnandığın gibi
yaşarsan köle olmazsın... Kalbini sıcak tutarsan, yanmazsın... Bir sözüm olsun
diledim, kalbin kulağıyla duyulacak ancak ve yankılanacak yarınların
kıyılarında. Deniz çok uzaktaydı ve dokunuyordu yalnızlık. Tanışmak kaderdir, arkadaşlık seçim. Aşık olmak ise tamamen
tevafuk Şimdi biri dinlese beni susuşlarımda. Kitaplar güzel tabiki ama insanlar için aynı şeyi düşünmüyorum. İnsan pek vefalı bir varlık değil. Birine altı çizili kitabınızı vermek, ona yaralarınızı
emanet etmektir bir bakıma. Aslında kitaplardan daha okunulasıdır insanlar. Bazı insanlar şifadır bazı insanlara; bazı insanlar ömrümüze merhem; tıpkı yağmurlar gibi. Benim neden okuyacak kimse yok
peki? Bu güz; içindeki güneşi, içindeki sıcağı ara. Güze gülsün yüzün
yüreğindeki ışıkla. Oku beni, okundukça görürüm mevsimleri!
Bazen içimizdeki şehrin sokaklarında dolaşırken içimizin yeri de göğü de kaçtıklarımızı anlatır, hatırlatır bize. İçimizdeki evin çatı katına sığınırız bazen. Ordan izleriz içimizdeki kalabalığı. İçimde yazmak istediğim şeyler sayfaları bulur sanki. Ama yazmaya başlayınca neyi yazacağımı bilmiyorum. Yazmak istiyorum sayfalarca, kırık ama kelimelerimin kanadı dizilemiyorlar bir türlü kağıda. Betimlemelerim beyhude laf-u güzaf olmuşlar uzaktan bakıyorlar gözlerime, nizama sokamıyorum onları. Ben bile beni dinlemiyor artık.Şehrimin sokakları kalabalık, benim bile tanımadığım tiplemeler var içeride. Koşarak uzaklaşıyorum bazı sokaklarından içimin. Kaçmak lazım biraz hayattan. Daha büyük kaçışlara hazırlanmak için. Geçti ömrüm iklimden iklime. Yorgunum, kahvem çamur gibi. Batmaya da razıyım, artık beni anla. Yeter ki sen beni hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.Soğuyan bir bardak çaydır zaten benim ömrüm. Acılar ifade edilmez... Bak mesela; beynimin içindeki kelimeler ağrıyor. Oldu mu? Olmadı.. Olmuyor işte anlatamıyorum içimdeki şehirde yaşanan arbedeyi. Tepeden baktığımda her şey dört dörtlüktü. Her şey yolundaymış gibi görünüyordu ve herkes görünene aldanmaya hazırdı. Çünkü görünene aldanmak ,hayatı dayanılır kılmanın ilk şartıydı. İnsan çok yalnızken, bir tane daha kendinden doğuruyordu içinde, "korkma" desin diye.
Şimdi olabildiğince bir gürültü hakim yüreğime kulağıma yükselen; ki ben artık duyamıyorum bu gürültüden yüreğimin sesini. Sahi duyabilecek olsam ne derdi? Şimdi yüzüme vuran güneş, saçlarımı öpen o tatlı rüzgar; hepsi sessiz bi kıyametin karnında kayboldular. Bulamadığım her şey gibi sarı çekmecelere kapatılmış sanki bir çok şey. Tutamıyoruz zamanı akıp giderken. Şimdi bir el gerek belkide yeniden saklanan her şeyi yerinden çıkartmaya.
Mevsimlerin en merhametlisidir ya kış… Sarınmanın, sarmalanmanın, sıcak çayların, dumanı tüten bacaların, derin sohbetlerin mevsimi… Battaniye altında film seyredip, reklam arasında kestane pişirmenin… Mevsimlerin en dinginidir kış… Şehri beyaz bir örtüyle örten uzun bir sessizlik gibi… Yıllar geçiyor, zaman eriyor ama içimiz kışın beyaz karanlığını yırtıp renklerle buluşuyor… Kibritçi Kız satacağı kibritleri yakıp hayalleriyle ısınmıştır ya hani, bu soğuk mevsimi ısıtacak yeni düşler, yeni fikirler, yeni insanlar...
Temmuzun ortasında yağan yağmur gibi tutsan ya şimdi ellerimi ansızın bahar, müzik çalarda devamlı çalan bi şarkı olsan şimdi kulaklarımda. İçimdeki şehrin tüm kalabalığından çıkıp gelecek olsan şimdi. Belki o zaman duyardım yeniden kalbimin sesini. Gönlümün demhanesine buyur etsem seni. Dönüp sırtımı kalabalıklara. Evim bildim seni, geçmişim ve geleceğim. Oralarda bir yerdeyken sen ve en güzel ihtimalken, bir şey gelmiyor elimden...
Kendin bulursun gerçeği aradığında; ya sen bulamıyorsan? O zaman onun senin bulmasını beklemen gerekir ki ya bir ömür bulamazsa?
Her şey tersine dönüyor. Alabildiğince dönüyor etrafımda. Hiç
kıpırdamayan yalnızlığım... Başımla birlikte her yer öylesine dönüyor ki; ben
sen dahil dönmeyen her şeye kızıyorum. Bu gece bir başka. Sanki köşeyi
döndüğümde görecekmişim gibi seni, yada ölecekmişim gibi. Ölesiye ürperiyorum...
Rüzgarda yankılanıyor adın ve ansızın suretin beliyor karanlıkta. Tuhaf...
Dünyadasın ve bunun çaresi yok. Düşündüm de insan ömrü dediğin sayfalık hikaye ,onu da olur
olmaz şeylerle karalamak yanlış.Her şeye gülüp geçmek lazım . Onun için sende
gül ama yalancıktan değil. Geçmişi ,eskiden olanları ,kalbinin sızısını, sevdiğin
insanı falan her şeyi boş vererek gülmelisin. Gül hadi ,güzel yüzüne gülmek yaraşır
hemen şimdi . Bak, bak ben nasıl gülüyorum dünya umurumda değil. Sağlıcakla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder