22 Nisan 2013 Pazartesi

Hayatımız Sınav !


  
Hayatımız bu kutucukların içine mi bağlı?
Evet. İstesek de istemesek de evet. Neden ama? Bana cevap yok. SBS, YGS, LYS, KPSS, ALES, TUS, vizeler, finaller...(Bitmez!) çoklar işte, o kadar çoklar ki ‘Hayatımız Sınav!” başlığı cuk diye oturdu. Hayatımızın önüne geçen bir sınavlar zinciri var. Kendimizden daha önemli bir sınav sisteminin içinde yaşıyoruz sanki. Peki, sınavlar olmalı, kabul ediyoruz fakat bu kadar mı çok? Kaçımız memnunuz bu sistemden. Bir ara işi iyice abartmışlardı. Şimdi siz de hatırlayacaksınız. öyle çok uzaklarda değil.Yazının devamında: 4. sınıftan itibaren geçmişteki OS şimdiki SBS’nin yerine 6 aşamalı; 4, 5, 6, 7, 8. sınıflarda girilen SBS’ler zinciri’nden oluşacak bir puanlama sistemi oluşturmuşlardı… Adeta 10 yaşından itibaren çocuklar dershanelere gidecek ve bu olay 30 yaşına kadar -okuduğu bölümle alakalı daha da ilerlemesi- sürecekti. Neyse ki bu kalktı. Madem öyle niye getirilmişti? Getirilirken bu sistemin dezavantajları düşünülmemiş miydi? Düşünülmüşse niye sistemi getirip getirdikten sonra tekrar eski sisteme döndüler?
Şimdi burada çok ince bir ayrıntıya değindim. Demek istediğim sistem aslında değişebilir. Önce ne oldu? Ortada olan bir sistemi getiriyorlar. Sonra halkın tepkisi, öğrencinin tepkisi, nasıl karşılandığı, toplumdaki yankısına göre ya kaldırıyorlar ya da öyle bırakıyorlar. Ben bunu anladım. Eğitim bu kadar basit mi diye kendime soru sormaktan alıkoyamıyorum. Diğer sınavlar içinde bu geçerli mi? Diğer sınavlarda acaba önce getirildi, sonra pek bir tepki yaratmadı ya da az tepki mi yarattı? Sonra bi süre devam etsin dediler tabii… Ve sonra öyle kaldı. Küçük değişiklerle toplum kanıksadı. EVET! sonra ne oldu işte yukarıda saydığım bu gibi uygulamalar yüzünden hayatımızı sınav sorularından ibaret yapan ömrümüzün yarısını çalan sınavlar zinciri oluştu. Artık sonunda "S" olan her türlü kısaltmaya düşman gözüyle bakacağım çünkü 'Sınav' kelimesini görmekten bıktım.
 Sağım, solum, önüm, arkam kısaca her yerim sınav. Ne yazık ki bu sınavları iyi derecelerle vermek bile insan için iyi bir gelecek garantisi olmuyor. Çünkü hep bir sonraki sınavı düşünmemiz gerekiyor. Kendimi unuttum "sınav sınav" diye diye. Düşün yahu arkadaşım gelip "cuma günü ne yapıyoruz" demese doğum günümü hatırlamayacağım insafsız. Kendi doğum günümü unuttum; ben ki doğum günlerine önem veren bir kişilik.
Bir de anlık psikoloji var tabi. Arkadaş benim kariyerimle mesleğim uyuşmazsa ne olacak? Eş seçmekten daha zor meslek seçmek. Hiç olmazsa eşinden anlaşamadığında boşanabiliyorsun ama mesleğinden boşanamıyorsunki.
Bir kısır döngüdür gidiyor hayatımızda. Sürekli bir sınava hazırlanmak, o sınavın beklerken stresi yaşamak, alınan sonuca göre sevinçli ya da hüzünlü olmak. Resmen sınavlara göre yaşar olduk. Nefes alamaz hale geldik. Maalesef ülkemizde 25 yaşına gelene kadar genç kuşağın yaşamı böyle. 25'ten sonrada insanın yaşamında sınavlar tabi ki bitmiyor ama en azından kağıt üzerinde olmuyor.
Tüm bunlardan sonra gerçekten büyüklere hak veriyorum. 'Hayatın kendisi başlı başına bir sınavmış.'
Hayatımız bir sınavdan ibaret. Hem de öyle bir sınav ki bu ölene dek süren, hatalarının bedelini peşin peşin ödeten.
Klasik bir laf vardır ya hani, hayat bir sınavdır derler. İnsanlar doğuyor doğar doğmaz başlıyor sınavlar. Zaten doğmak başlı başına bir sınav bence. Sonra yavaş yavaş hayatı tanımaya başlıyorsunuz. 7 yaşına geldiğinizde okul hayatına ilk adımınızı atıyorsunuz. Buraya kadar işin kolay yani, asıl olayımız bundan sonra başlıyor. Okuma-yazmayı öğrenmekle başlıyor her şey. Bazen düşünüyorum da, hiç okuma-yazma öğrenmesek acaba daha mı iyi olurdu?
Bizler sınanmaya anne karnındayken başlıyoruz. Önce doktorlar sınıyor; sağlıklı mı değil mi, kız mı erkek mi diye. Doğunca ebe sınıyor, ağlıyor mu ağlamıyor mu, sarılık var mı yok mu diye. Biraz büyüyünce konu komşu, sınıyor; anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun diye. Sonra arkadaş çevremiz başlar sınamaya, beni mi yoksa onu mu daha çok seviyorsun diye. Okula gidince öğretmenler başlıyor elbet bizi sınamaya; hem de onlarca dersten ve testten. Tabi onlar da yapmak zorunda çünkü hepsi birer elçi, bi öğretmen adayı olarak söylüyorum bunu. Arkadaşlar, dostlar, aile, çevremiz bu böyle sürer gider kısaca.
Sırada bekleyenler var! Dershaneler, özel kurslar ve üniversiteler…
İşte tam da burada, mim koyalım yazıya:
Hayallerimiz düşlerimiz vardır. Geleceğe dair. Kimimiz şunu kimimiz bunu olmak isteriz. Gireriz bu gençliğimizi katleden sınava da. Aylarca hazırlanırız; gece gündüz demeden. Neler çekeriz o dönemde.. Uykusuz geceler, dağınık saçlar, stres; ot gibi yaşarız adeta. Yani “ot gibi” diyorum ama otun yaşamında bile arada bi rüzgar esiyor ekşin oluyor bizde o da yok. Şansımız varsa, kaydoluruz hayalimizdeki okula.Yoksa, oynarız bir spor toto, bir milyon kişi arasında hangi okul çıkarsa bahtımıza. Severek ya da sevmeyerek bitiririz okulu da. Ama bitmedi daha, yok öyle yağma…
Devlet bey amca der ki; “diplomayı aldın ama kusura bakma öyle hemen iş yok sana. Zira ben acizim iş alanı kurmakta. Şimdi sen yazıl bir dershaneye daha. Hazırlan bakalım KPSS sınavına. Senin gibileri de altetmelisin.” Sende çaresiz, tamam dersin.
Ailenin yaşamından kısıp yatırdığı parayla hazırlanıp girersin o sınava da. İyi kötü geçersin bunu da. Ama sabah gazeteleri açtığında okuduğun acı haberle  yıkılıp kalırsın olduğun yere: O da ne? Sınav soruları çalınıp, el altından verilmiş hak etmeyenlere. Kimbilir belki de yıllardır bu böyle.
Peki çare? Uğruna gençliğini harcadığın sınavlar iptal edilecek birkaç insancıkın hilesiyle. Cezası ise göstermelik birkaç tutuklama ve sonunda salıverme delil yetersiz diye.
İş aslanın midesinde, tam alacakken çakallar bindi ensene. Haydi bakalım, yeniden hayat üniversitesine…
Sınanmaya devam.
Eğer hala gücün varsa, ruh sağlığın bozulmadıysa. Şanslısın vallahi.
Bazen düşünüyorum da, en basit işe insan sınavla alınıyorsa; devlet yönetmek bu kadar mı kolay? Asıl bunlar alınalı sınava. Ne dersiniz sevgili okurlar, haksız mıyım ama?
Pek kıymetli Hocam Sayın Aksu'yla yapmıştın vakt-i zamanın birinde bu konulu muhabbeti, o zamanlar söylemişti de inanamamıştım. Adam "ben hayatımda 100 tane sınava girdiysem topu topu 3 tanesini kazandım: üniversite sınavı, KPSS bir de eş sınavı, geri kalan 97 sınavın hepsini kaybettim. Peki ne oldu kaybettim de hiç bişey. Bir ben değil herkes böyle. Sizde böyle olacaksınız o yüzden bırakın hayatı akışına. Elinizden geleni yaptıktan sonra hiç önemli değil gerisi. Önemli olan sizlersiniz" diyor. Vallahi haklı. Bende öyle yapacağım artık. En güzeli. Sayın Aksu'dan daha iyi bilecek halim yok ya?
Hayatını yaşayamadıktan sonra tüm bunlar ne fayda? Yine de çok şükür girdiğim 100 bin sınavdan sonra bir iş bulmuş olmanın, az da olsa belli bir para kazanmanın haklı gururunu taşıyarak kendime altın madalya takmak istiyorum ilerde ve artık ölsem de gam yemem! Hayır ölemezsin, ölmek için MSS’ye girmen gerek. Öyle her isteyen ölebilir mi sanıyorsun arkadaşım? Öncelikle Mevta Seçme Sınavı’na girmen gerek.
Sonunda bu hale getirdiler bizi... Ruhuna El-Fatiha!
Bu yılın ikinci sınav grubu LYS'ler ise 16-24 Haziran arasında yapılacak. Umarım her öğrenci hak ettiği puanı alır ve hak ettiği üniversiteye girer. Allah herkesin gönlüne göre versin; F.D.'den Boş Ders şarkısıyla aynı düşüncelerle sesleniyorum sizlere gözlerinizi kapatın dinleyin. :) Haydiyin sağlıcakla, tebessümle. :)



6 yorum:

  1. Ali Gümüşcan23 Nisan 2013 12:41

    Ağzına sağlık, nede güzel anlatmışsın helal valla. :)

    YanıtlaSil
  2. Bu kadar sınavalara girdim mi ben cidden doktor olmadan önce? :) Tebrik ederim kızım harikulade anlatmışsın hayatı. Sayende kendime madalya yerine bir yemek ısmarlayacağım. Varol. :)

    YanıtlaSil
  3. Özgün Özenel23 Nisan 2013 12:45

    Huuu böyle okuyunca kendimi çok değişik hissettim. Zor işler var önümüzde muhterem yav. :)

    YanıtlaSil
  4. Ayşe Bekyürek23 Nisan 2013 12:48

    Kızıma hep seni örnek gösteriyorum bir öğretmen olarak, yolundan şaşma. Kalemine sağlık. İlerde öğretmen olmayı düşünüyorsun sanırım; senin gibi bir kişilikle aynı mesleği paylaşmaktan inan onur ve gurur duyarım. Azmın başarının ışığı olsun, sağol, varol. :)

    YanıtlaSil
  5. Deniz Güzgören23 Nisan 2013 12:51

    Kalemin gerçekten çok etkileyici, hem güldüm, hem üzüldüm, bazen "vay be" dedim okurken. Helal olsun. Ben bu sene çalışmaya başlamış yeni bir öğretmenim ve eğer sende öğretmen olacaksan gerçekten seninle aynı mesleği paylaşmaktan mutlu olurum. Hatta belki ilerde bir gün aynı okulda görev bile yapabiliriz. Yolun açık olsun, yazılarını 5 gözle bekliyorum. :) :)

    YanıtlaSil
  6. Kucak dolusu teşekkürlerimi yolladım sizlere, mahcup ettiniz beni sağolasınız. Kendimizce anlattığımız beğenilmişse bizden mutlusu yoktur. Sevgiyle...

    YanıtlaSil