Denizi olan bi yerden gelip denizsiz bi yerde kaybolmak mı
benimkisi?
Annem hep derki: "insanın gönlündeki rengi hayatına
benzer, hayatına akıverir. Senin bu maviye tutkunluğunun da hayırlısı bakalım.
İnşallah gönlündeki mavi sevgisi ömrünü de maviletir. Bizim oralarda mavinin
iki anlamı vardır güliçkimi tıpkı Karadeniz gibi; biri tarafı deniz, sonsuz, neşe,
hayattır öteki tarafı da kara, karanlık, keder, ağıttır. İnşallah senin ömrüne
ilki nasiptir evladi."
Karadenizli yüksek seslidir. Bunun sebepleri arasında
Karadenizlinin çok çay tüketmesi, oksijeni yüksek deniz havası gibi faktörler
vardır. İklimin yağışlı olması, dağların denize göre konumu gibi faktörlerin de
etkisi vardır tabi.
Sesimin gürlüğü de, ayarsızlığı da, maviye sevdam da denize
sevdamdan gelir. Karadenizin hakkını yiyemem mavisini tattırdı bana ama
karasını da ağırından oldu.
Bizim oralarda Karadenizin yüceliğine inanılır. Karadeniz ya
mavisinden çalar inşanın ömrüne ya da karasından. O da bizler gibi bi canlıdır.
Gördükleri, duydukları vardır. Bizim denizimiz bizim kaderimizdir. Huyunu
suyunu öğrenmişizdir biz onun ezelden o da bizimkisini gazelden. Azmışsa suları
mesela, yeri göğü gri olmuşsa bi yerlerde muhakkak yanmıştır birilerinin
yüreği. Dinlediği dertlerden, yamuklardan sinirlenir de kabarır dalgaları, suları.
Dalgaları yüreğidir onun; o kadar açık, o kadar uçurum…
Her insanın bir denizi vardır içine koyduğu bizim oralarda,
Karadenizden bir parça vardır yüreklerimizde. O parça bir yerden sonra belli
eder kendini, rengini. Ya mavi olur durulur, ya kara olur delirir. Benim
denizim hep dalgalidu daa. Ne dümdüz mavi olur yer gök nede kara.
Kestiremiyorum nana. Karadenizin bana verdiği rengi kestiremiyorum…
Oysa bu deniz değil mi, bu denizin kara suları değil mi
sevdiklerimi alan? Neden vazgeçemiyorum ben hala ondan? Beni de mi çekiyor
nedir? Kaç nefesin ah'ı var üzerinde Karadeniz? Kaç ananın feryadı var
sularında? Kaç beddua aldı habu dalgaların? Sen canımdan can almışken, canımdan
parçalar koparmışken, senin suların kanlı iken neden sana olan bu sevgim ey en
büyük sevdam? Hangi renktir ömrüme çaldığın?
Bir yanın korkunçluk, katil, mezarlık; bir yanın huzur, mutluluk,
sonsuzluk. Bu nasıl bir çelişki? Hangi bünye, nasıl barındırır, bu aykırılığı?
Böyle uçurum olmanın mentalibesini anlat bana. Mavinle karan, denizinle
uçurumun niye bir arada? Önünde olmasaydı o şiddetle, nefretle dövdüğün
dalgakıranların katar mıydın hepimizi önüne?
Oysa her şeye rağmen annem gibi, babam gibi, kardeşlerim,
dostlarım, sevdiklerim gibi, ailem gibi, özlüyorum seni; rengini, kokunu,
sesini, dalganı... Nasıl bir büyüdür bu sendeki? Nasıl bir kendine çekiştir?
Bitmezki senin fırtınaların, dinginliğin olmazki senin. Sen
hep hırçın, hoyrat, asi. Senden mi geliyor ruhum, senden mi ayrıldı bedenim,
hamuruma su niyetine mi katıldı suların? Neden kopamıyorum senden? Beni yalnız
sen dinlersin, sen anlarsın yine. Ölümle arkadaşlık benimkisi Karadenizim,
bilirim huyunu; sana güven olmaz. Napacağın belli olmaz. Bitmez alacağın ah’lar,
dinmez dalgaların, tükenmez efsanelerin. Süregelen bir sonsuzluk ömür
seninkisi. Dibin bile bulunamışken daha hırçınlığından nedendir insan nesline
bu öfken ey kara sevdam?
Sen benden niceleri aldın Karadeniz, dedim ya hamurum
seninle yoğrulmuş sanki. Derdim sen derman yine sen... Benden aldıklarına
bakıyorum konuşamıyorum. Seninle konuşurken onlarla konuşuyormuş gibi
hissediyorum. Hele cumaçkimi, onu da
aldın benden kaldım eyiden eyiye tek başıma…
Ekmek gibi hava gibi muhtacım sana cumaçkimi. Şimdi
yüreğimde kalan nedensiz bir acı. Özledim seni, çok özledim cumaçkimi..
Cumaçkimi muçore, kayiyeyi? Şimdi sanki bütün deniz, bütün sular sensin cumaçkimi.
Allah rahmet eylesin gani gani... Mohti cumaçkimi, ela mohti...
Ağlamak çare olsa gelirdin geriye cumaçkimi. Olmuyor işte
hiçbir dilde anlatamıyorum sızımı. En zor anımda, yetmediğinde telaffuzum
başlardım, derdim Lazcayı bilirsin; şimdi oda yetmiyor. Seni alan Karadeniz
olunca Lazca da yetmiyor, onun dili de yetmiyor anlatmaya. Sessiz kalıyorum
cumaçkimi, nefesim yetmiyor. Anlatılmıyor…
Bazen değişik hislere kapılıyorum cumaçkimi denizin
karşısında gidip bi banka oturunca; bazen sana konuşuyormuşum gibi geliyor ona
konuşurken. Bazen de sanki sende gelip birden bi yerden çıkıp yanıma
oturacakmışsın, ya da yanımda oturmuş da beni dinliyormuşsun gibi geliyor.
Özlüyorum cumaçkimi, çok arıyorum.
Ne uğursuz seneymiş habu be bitmedu derdi tasasi da bitmedu.
Gerçi desene cumaçkimi; Karadenizin yamuğu, derdi biter mi?
Sanki senden de sonra daha bi bağlandım habu merete, bu
Karadenizin sularına, kokusuna, rengine, fırtınalarına cumaçkimi. Görmeden
duramaz, yaşayamaz oldum. Beni benden aldi. Kızma bana. Sen yokken derdumi kime derdum
Karadeniz de olmasa, bende gülmek isterdum habu gözlerum dolmasa. Beddua
edeceğum puğvar suyun gurusun. Soylesena bu Leyla hangi yoldan yurusun?
Şimdi içimdeki parçası, yüreğime çaldığı parçası hep
dalgalı. Hayatım cumaçkimi hayatım kararsızlaştı. Savruluyorum oradan oraya
bilmeden. Bilmediğim bi şehirde bilmediğim insanlarla yaşayamıyorum…
Karadenizden bana kalan tek yüreğimdeki parçası orda da. Dalgaları uzanmıyor bu
defa olduğum yere. Gelmiyor kokusu, duyulmuyor sesi, haykırışları. Şimdi seni
de aldı ya hepten yalnız kaldım ben. İçimde kaldı derdim, anlatamıyorum
kimselere.
Diyemiyorum içimde kalanları. Orda tıkıldı kaldılar içime.
Meğer nefes alamıyormuşum ben onsuz. Ne kadar haykırsam, ah etsem de olmuyormuş
Karadenizim olmadan… Benim denizim hep dalgalı be cumaçkimi, bir türlü dinmek
bilmedi, durulmak bilmedi. Yeri maviyse göğü kara. Belki de bundandır maviye
tutkunluğum. İçimdeki denizin karışıklığındandır.
Ömür uzun, yük ağır; insan kimseyi koyamazmiş sevdiklerinin
yerine cumaçkimi. Her gönlün taşıyabileceği hüzün, sıkıntı, üzüntü sınırlıdır.
Gidilecek yol sayılıdır. Elbet kavuşuruz cumaçkimi. Yakındır üzerimdeki rengini
açığa vurması.
Bugünün yarınına gün doğduğunda takvimler yine ayın onbirini
gösterdiğinde tam 5 ayı yola koymuş olacağım sensiz cumaçkimi, tam 5 koca ay
bitmiş olacak, 6. aya başlayacağım.
Anlatamam derdimi da denizin dalgasina, aldi götürdü
cumaçkimi de bakmadi arkasina… İçimdeki sızı dinmiyor benim. Bazen boyle birden
dalgalanıyor denizim; büyüyor dalgalarım seni alan dalgalar gibi cumaçkimi.
Vuruyor kıyıya öldürecek gibi. İçimdekiler dinmiyor cumaçkimi. Mara si va mohti…
Gönlümün sol tarafi zaten ezelden beri aşktan yoksun idi,
sevemedum daha kimseyi da olmadi, çıkmadı benum da karşima şöyle gönlume
koyacağum birisi; ama şimdi sağ tarafı da sevduklerumden, kardaşlarumdan
eksiliyor bir bir, senle de bir daha eksildu, öyle bir eksildu ki toplayamadum
kalanini, kapatmayi birak küçültemedum bile açtığu deluğuni..
Kendinden vazgeçebilecek kadar sevmek birini... Bu mümkün
mü? Gerçekten böyle seven var mı, bulunur mu? Bir adam çıksa karşıma; ben ona
aşık olsam, o bizim oralara, Karadenize… Ben onun ellerine tutkun olsam, o
elleriyle yaptıklarını izleyen gözlerime... Sonra Hopaya yerleşsek birlikte.
Mutlu mesut yaşasak ebediyen Karadenizin gölgesinde; denizin kıyısında,
yeşilliğin içinde...
Denize kapak yapamayız, göğe direk dikemeyiz, bir de ölüme
çare bulamayız derler bizim oralarda. Ellerimiz kollarımız bağlı sevdiklerimize
kavuşmak için mahşeri beklemekle mahkumlaştırılmışız. Olsun cumaiçkimi. Allah
sevdiklerini erken alırmış yanına. Ohosori?
İçimde bi yerde bi sıkıntı, bi darlık, değişik bişe var. Hayrolsun
diyorum ama ne zaman böyle olsa hiç hayırlı bi iş olmaz çok iyi biliyorum.
İlk defa bir listeyle yazıyorum böyle bir yazıyı; tek parça
eşlik etmiyor konu Karadeniz olunca gönlüme, yetmiyor da. Şimdi yine bir ilkle
tüm bu parçaları paylaşıyorum sizlerle; kalın sağlıcakla…
Oy… Kemençeler daha bir başka çalıyor sanki... Habu körolasi inceden kemençe sesi yer bitirur adami… Mak'omadi... Zade... Zade mak'omadi...
http://youtu.be/kdbsxZRBC3Y
http://youtu.be/Z5abFmtwUis
http://youtu.be/Do2YzE5XtG0
http://youtu.be/ao77eYD3STA
http://youtu.be/w-O2EjIUe6M
http://youtu.be/WE1rDHCBp18
http://youtu.be/1agamx6OiCM
http://youtu.be/TIv2InSV42k
http://youtu.be/Xgc3XYUI5Zw
http://youtu.be/XZs5eyq0KH0
http://youtu.be/UFZud0vITrI
http://youtu.be/bS_2RDNgtng