Yağmurlu günlerde küçük odamda oturup kitap okuyup yahut
ders çalıştığım yanıbaşımda bir bardak demli çay ile radyoyu da açıp müziği mi
eksik etmediğim, annemin mutfaktan gelen seslerinin eşlik ettiği günler geliyor
aklıma. şimdi yine penceremde yağmur damlaları…
Kış gelsin soğuk olsun herkes atkı taksın mutlu oluyorum. Farklı
bir huzur yağmurlu karlı kış günleri.
Her ne kadar farketmesekte, biz kış sevenler biraz benciliz
kabul edelim. Çünkü kış herkese elinde kahvesiyle, ayağında yün çorabıyla
gelmiyor. Ama yine de kendimi alıkoyamıyorum sahte güneşli ayaz günlerinden. Belki
de aşka aşık biri olduğumdandır.
Şu sıralar artık sonbaharın kararsız evresinden kışa geçiş
yapıyor memleketimin odaları bir bir. Erzurum, Konya, Ankara derken bir bir kış
misafirliğe geliyor her yere. Kar tanelerini cömertçe bırakmasa da henüz kendi
karırlı ölçüsüyle yeryüzüne bırakıyor gökyüzü.
Bütün büyü kış mevsiminin karlı günlerinde saklı. Kış
kadınlarının zamanı geliyor. Yaz mevsiminin şımarıklığına ne yapsa ayak
uyduramayan kadınların. Yağmur başladığında niyeyse, aklına şarkılar gelen
kadınların.
Şuan; elimde kahvem, masamda kitaplarım, camın önündeyim ve
kulaklarımda kocaman sevdiğim şarkılar.
Hayatımın vazgeçilmezlerinden biridir kar. Kış demek kar
demektir benim için. Karsız bir kış düşünemiyorum nedense. Soğuğu ve yağmuru
kıştan saymıyorum. Bir kışsever olarak sıcaktan çok soğuğa, kara düşkünümdür.
Aşırıya kaçıp, zarar vermediği sürece güzeldir kar. Bir kar tanesini elinize
alıp dikkatle baktığınızda ne kadar ince ve zarif şekillerinden oluştuğunu
görürsünüz. Karın altında sessizliği ve adımlarımın çıkarttığı sesi dinleyerek
saatlerce yürüyebilirim karın altında.
Sıkı sıkı sarıl kendine. Kalın battaniyelerin, yün çorapların,
her akşam sıcak çorban, limonlu çayın... Yalnızlar için en zor mevsim başladı. Nafile
ısınma çabalarının mevsimindeyiz. Bir kaç kadeh şarap, koyu bir sohbet, şen
kahkahalar. Buz gibi hala zihnim. Gözlerim buz dağlarının tepesinde. Kimbilir
kimin yolunu gözler. Ellerim en çok saçlarını düşler…
İstanbul bugün yine ağlamayı bekleyen bir çocuk. Gözleri
kapalı, kafası bozuk, kaldırımları ıslanmayı bekliyor. Senin beline, arkadan
sinsice, ansızın kim sarılır İstanbul? Bekleme kadim dost, seni kimse anlamayacak.
Bu arada çayımız tükendi, kahve ister misin?
Malum yılbaşı geliyor, yavaş yavaş mekanlar süslenmeye başladı,
hediyeler ve tarçın kokulu kafeler vesaire. Kültür diye değil de iste yeni
gelen bir şeyin heyecanı bizim yılbaşı muhabbetimiz. Her yeni sene bir öncekine
göre daha daha hızlı geçmeye başladı, yaş arttıkça insanin meşguliyeti artıyor meşguliyetle
de gerçekten yasadığımız ana karşı farkındalığımız azalıyor.
Ne diyordu bu mevsim için Murathan Mungan:
“Kış başlıyor sevgilim Hoşnutsuzluğumuzun kışı başlıyor. Bir yaz daha geçti hiç bir şey anlamadan… Oysa
yapacak ne çok şey vardı Ve ne kadar az zaman Kış başlıyor sevgilim, İyi bak
kendine… Gözlerindeki usul şefkati teslim etme ökimseye, hiçbir şeye Upuzun bir
kış başlıyor sevgilim Ayrılığımızın kışı başlıyor Giriyoruz kara ve soğuk bir
mevsime…”
Sonunda geldi sevdiğim mevsim. Hani akşam olunca
sokaklarının tenhalaştığı şu bildiğimiz mevsim. Soğuktan evlerine giren ve
sokakları yalnız bırakan insanlara inat ben bu mevsim de her akşam
sokaklardayım.
Kış geldi
dostlar geceleri karanlık sokakları sarı lambaların ıslak yollarını
aydınlattığı günler geri geldi…
Soba kokan evleri tanırım pencere kenarlarından.
Rüzgar esti
mi keskin bir is kokusu konar perde uçlarına. Öyle ki perdeyi aralayan ya esen
rüzgardır ya da gelmeyeni gelir diye bekleyen dualı avuç ayalarıdır.
Bir
annenin henüz okuldan dönmemiş evladını beklediği, bir çocuğun umut bağlayıp
gökler de uçurduğu ve ve henüz gelmeyenlerin kokusunu bilmediği pencere
kenarıdır. Avuç avuç dua biriktiren, düşen yaprakları gidenlerin niyetine sayan
bir gam kenarıdır. Kim nerden bilecek ki hem alnı öpülmemiş buruklukları
taşıdığını hem kim nerden görecek ki umutları bir bir ısınılmak uğruna is
kokusuna döndüğü soba yıllarını. Boynu bükük perdesine gam işlenmiş bir hane
burası.
Sonbahar gidiyor gitmesine yapraklara sarılarak ve bir kış bekliyor
kapı ardında çatı arasında. Birikmiş bir kaç umut kalmış eşikte girin içeri
girin hadi umudunun yeşilini sevdiğim bir çocuk vazgeçiyor göklere saldığı
umutlarından girin ve sinin çocuğun gönlüne. Çökün hadi çökün dizlerinin
yanına. Bir çocuğun en güzel oyuncağının rengi kaçmasın. Bir çocuğun diyorum…
Umudunun yeşilinden vurulduğum bir çocuğun…
Kışı seviyorum ama geç gelen kışı sevmiyorum sanırım. Tamam,
sonbahar uzasın o güzel ama çok gecikince özlemekten yoruluyorum be. Böyle kar
kokusunu, o soğuk havadan korunmak için giyinmeyi özlüyorum. Elektrikli
ısıtıcının başında hiçbir şey düşünmeden dalıp giderek dikilmeyi özlüyorum.
Ancak hepsinin yanında kışın o soğukluğunu, sürekli rüzgardan ve yağıştan
temizlenen havanın aynı anda baca dumanlarıyla kirlenmiş kokusunun 18 yılımın
tüm kış anılarını tetiklemesini özlüyorum.
Zamanında demiştim sizlere "eylül kışın habercisidir tadını çıkarın sonra bakarsınız her yer kar olmuş" diye. Şimdi beyaz örtü örtünmenin vakti, şimdi her yerin “kar” olma
vakti. Şimdi karlı bir sokakta yürürken ayaklarınızın çıkardığı sesi duyma vakti, şimdi yüreğinizi dinlendirme gönlünüzü dinleme vakti..
Sevdiklerinizle tadını çıkaracağınız bir kış olması dileğiyle, selametle…
Eldiven takıldığı için bir şeyi açamadığımız sonra eldiveni çıkarıp elimizin
buz tuttuğu o mevsim hoş geldin.
Kış mevsiminin güzelliklerini o kadar güzel anlatmışsınız ki...Çok güzel bir yazıydı zevkle okudum.
YanıtlaSilGüzel yorumunuza teşekkürü bir borç biliriz. Beğendiyseniz ne mutlu bize. Sağlıcakla...
Sil