Yazamıyorum sanki artık.
Kelimelerim eksik, kelimelerim yarım. Adil Erdem Bayazıt’ın satırlarında
buluyorum artık kendimi. Yazmak yaralarıma merhem, yazmak içimin yangınını
söndürüyor şu ateşin önünde. Acının kokusuna gelirmiş şair; ne de olsa yalanın
hüküm sürmediği tek yer şiir.
Biraz yorgunum, kavgaları
birikiyor insanın… Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla. Yaşımdan
yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde. Bindokuzyüzyetmiş kokan bir sandığın
dibindeyim. Bir dokunsan yüzüm yetmiş yerinden pare.Kaç yaşımdayım sahi?
Saymadım, bilmiyorum. Belki kırklarımdayım, belki otuzlarımda. Belki de doksan
sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında. Hiç bilmiyorum. İnsan büyüdükçe
anlıyormuş bazı zihin karışıklıklarının sebebini.
Bilincindeyim doğan ayın,
eriyen karın, akan suyun ve usul usul tükenen zamanın. Geçiyor, pervasızca
geçiyor.. Çıngıraklı kuyruğunu sallayıp zaman. Artık soğuk ve kimsesiz
geçtiğimiz sokaklar. Zarif bir hüzünle çiziyor aklımda seni gece. Gönlü
güzelim, bu sıfata en çok gidenim, canımın şiiri, canımın en tatlı köşesi.
Kanatsız yaralı bir kuşum yokluğunda. Nereye çarpsam yüzün, nereye dönsem sevda
yüklü bu hüzün… Boşlukta kırık bir dal yüreğim, kederiyle sallanan. Bütün şehir
uykusunda ölü bir yılan. Bütün şehir, biz ayrıyken hayalet bir gemi. Telaşlı
bir vedayla tam kalbinden su alan. Artık yollar uzun, yollar aramızda
dert…Baharın rayihasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı.
Hazanların nazlı kızı sonbahar…
Artık mevsim kış. Serin
bir sabahın huzuruna eğilip toprağı öpüyor yapraklar. Her şeyin rengi soluk bu
günlerde. Her şey kirli bir sarıya dönük. Tozunu yuttuğumuz zamanın kollarında
uyuyor şimdilik gençliğimiz. Anılar eskinin rüzgarıyla ile aklımın kıyısına
vurup duruyor. Birbirine vuruyor herkesten saklı. Kendi ikliminde kayıp, derin
kabuklu yaralarımız… İçimden akıp yükselen, özlemlerine değen derin bir kış
hikayesi bu. Merdivenlerinde koştuğumuzu, sıralarında sırdaş olduğumuzu,
kaybettiklerimizi, gidenleri…Bazen akan bir film şeridinin tek kare donan bir
fotoğrafı gibidir ölüm. Biliyorum yakınız, biliyorum her insan oruçlu doğar
ölümün iftar sofrasına… Ama hatırlıyorum işte; yağmurlar altında okuduğumuz o
şiirleri hatırlıyorum. Sahi ne severdik edebiyatı biz. Biz hemen hemen her
yerde edebiyat parçalardık, bazıları ise edebiyatın kendisini parçalamak
isterdi anlamazdık. Edebiyata olan düşmanlığı harflerin harbi paklar ancak ama
bunun için çok okumak lazım. Okuyup anlamak, bilmek lazım. Çünkü insan en çok
bilmediğine düşmandır. Edebiyat gönlümde yarım, yaralı bir şiir olarak kalacak.
Hatırlıyorum yine;
kimimize kış kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı… Bu memlekette
insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor. En çok baba deyince aklımıza
gelir çocukluğumuz. Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler. Onlarla
kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz. En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş
zaman ayrılığın yarasını. Bazen baba olmak geçer aklınızdan babanıza, ne de
olsa tüm babalar önce çocuktu. İnsan baba olunca anlıyormuş babasını.
Babam canımın en tatlı köşesi…
Yine fazla duygu yüklendi
bu hüzün. Aman şair değil miyiz oğlum biz, bizim fazla duygusal olmayan halimiz
mi var? Neyse neyse ne çok anlattım yine; ne de olsa bizim işimiz yazmak,
anlatmak değil.
Bu satırları okurken 'Yedi Güzel Adam' geldi aklıma. Bilmiyorum takip ediyor musunuz ama tavsiye ederim. Edebiyatı gönlünde yarım, yaralı bir şiir olarak taşıyanlar için hoş bir seda.
YanıtlaSilBu sırada günde defalarca bakıyorum yeni yazı eklediniz mi diye ama kaleminiz kağıdınız üzerinde olmayı arzulamadıkça yazmayın. Çünkü içten geldiği için değerli yazdıklarınız. Sağlıcakla ...
Öncelikle değerli görüşünüzden ve alakanızdan ötürü can-u gönülden teşekkür ü bir borç biliriz. Yedi Güzel Adam severek takip ettiğim bir yapıt. Şiddetle tavsiye ettiğim şiirle yoğrulan şahane bir çalışma. Kalemimizin mürekkebi gönlümüzden gelir, kurumadıkça yazacağız inşallah. Naçizane dökülenler değer bulabildiyse gözünüzde ne mutlu bize. Muhabbetle...
Sil