Ah Mine'l-Aşk, İskender Pala'nın yazdığı, ilk baskısı 1999
yılında Ötüken Yayınları tarafından yayınlanan, Divan Edebiyatı, Divan şairleri
ve aşk konularını ele alan bir eserdir. Bunların yanında eser; Osmanlı
Tarihi'nden olaylar, hikâyeler ve örnekler ile zenginleştirilmiştir.
Evet, yine bir İskender pala kitabı. Hele ki kitabın son
elli sayfasın beni kendimden geçirdi. Gerek Fuzulî gerek Nedim gerekse de Şeyh
Galibi anlatışı mükemmel. Tadı damakta kalacak harika bir eser. İnsan yazacak, yorum
yapacak kelime bulamıyor, adı gibi tadı
var... Mükemmel bir yazım tarzı, divan şiirinin ustaları kaleme alınmış; Fuzuli
en sevdiğim şairlerden biri, divan seven herkese tavsiye ederim. Klasik Türk
Edebiyatını gençlere sevdiren bir kalemin elinden çıkmış çok güzel bir eser.
Aşkın ufacık bir zerresini yüreğinizde hissediyor ve Divan Edebiyatına ilgi
duyuyorsanız mutlaka okuyun.
Şimdi de sizlere biraz kitabımızın bölümlerini tanıtalım:
700 Yılının Şiiri diyerek başlıyor yazar kitabına ve Osmanlı
şiirinin tıpkı Osmanlı Devletinin hukuku, felsefesi, dili, mimarisi, musikisi
gibi kendi ulusal kültürünün bir parçası olduğunu belirtiyor. “Toplumu bütün
acıları ve zevkleri, bütün sosyal ve beşeri çağrışımlarıyla kucaklamış bir
edebiyatın binlerce, on binlerce eserini yok saymaktan, kültürel aforizmalar
ile gündem dışına itmekten” yakınıyor ve bunun en önemli problemlerimizden bir
olarak gösteriyor. Ve bununla ilgili olarak ekliyor; “Bizim nesil, Osmanlının
kendisi gibi yüksek kültürünü ve o kültürü taşıyan şiiri de reddetti. Onu
halktan uzakmış gibi göstermeye, fildişi kulelerde ahbap- çavuş pazarlıklarının
metaı gibi tanıtmaya çaba harcadı. Tek haklı iddiamız. Dilinin artık anlaşılmaz
olmasıydı ama yazık ki bu da onlardan(şairlerden) değil,
bizden(okuyamayanlardan) kaynaklanıyordu.”
İlerleyen satırlarda Osmanlı şiiri ve şairlerini konu alıp,
onları kategorize ediyor. Yine yukarıda ki sorunlara dem vurduktan sonra Osmanlı
şiirini tanıtmaya, okurun Osmanlı Şiirine olan ön yargısını kırmaya çalışıyor.
Divan Edebiyatı'nı
Anlayabilmek
İskender Pala bu bölümde Divan Edebiyatı'nın genel kanının
aksine anlaşılmaz bir edebiyat olmadığını “Fuzuli'yi Baki'yi Nedim'i
anlayabilmek için üniversite eğitimine beş yüz kelimelik bir repetuvarın
eklenmesinin yeterli olacağını” belirtiyor.
Aşkın İlinden(aşkın
yalın hali)
İskender Pala bu bölüme saltanat ile sanat arasında ki
ilişkiyi irdeleyerek başlıyor. Ortaçağ'da gerek Batı'da gerek Doğu'da
saltanatların sanat vasıtası ile kendilerini gelecek kuşaklara anlattığını,
sanatın da kalıcılığını saltanat ile sağladığını belirtiyor. Yazara göre
Osmanlı Hanedanı zamanında bu durum daha belirgin hale geliyor. “Osmanlı
padişahlarının birçoğunun sanatla ilgilenmesi sonucu sanat ve sanatçı Osmanlı
asırlarında her zaman korunmuştur.” diyen yazar daha sonra sanatkâr
padişahlardan örnekler sunmaktadır. Fatih, Kanuni, Yavuz gibi şair padişahların
şiirleri açıklanmıştır. İlerleyen kısımlarda Türk Klasik Şiirinden örnekler
verilmeye devam edilecek ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e şiirde Türk kimliği
incelenecektir.
Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur
uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke
yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur
viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir toprakları altına dönüştürür. Sır
olur saklanır, gonca olur açılır. Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest
eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır.
Aşk olunca gönüller birleşir, aşk olunca kıyamet koparcasına
hareketlilik olur. Aşk olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar. Âlemler kıyama
kalkarsa aşktandır. Hastaların şifa bulması aşktandır. Aşk ile döner gökler,
aşk ile durur kâinat. Aşk, Mecnun`dan Leyla`ya bir feryat, Mansurdan dâra bir
sır, gözden kalbe bir yoldur.
Velhasıl, klâsik edebiyatımızda aşk her şeydir, her şey de
aşktır. Bütün bu sayılanlar divan edebiyatına bir aşk edebiyatı dememiz için
kâfidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder