Beşiktaş'a gidip sahilde bir banka otursam, bir bıçak
fırlatsam boğazın sularına İstanbul'un boğazını kesmiş sayılır mıyım? Ya da
seni alıp boğaza atsam İstanbul'un boğazına takılır mısın ki? Öksürür mü
İstanbul? Peki kış böyle devam ederse İstanbul'un boğazları şişer mi?
Her neyse...
Bu şiirimsiyi sana ilaç olsun diye yazdım. Günde 3 kere yemekten
sonra aç karna oku. Hiçbir halta yaramıyor...
Yağmur soslu bir dilim güneş. 4 yanımda dört duvar. Çepeçevre
orman her yanlarım, çok büyük. Öyle büyük ki, nerden baksan seni ilk sevdiğim
günden bugüne kadar...
Biraz tozlu bugün ayakkaplarım. Dört yanımda 4 duvar. Tütün
havası, kitap kokusu, masada çürümüş bir çiçek ve ben varım. Masa da bir bardak
sıcak çay ve ellerin olsa bana bütün bir ömür yeter.
Bir de terkedilmişliklerim
var benim. Sevilmemiş, üzülmüş, unutulmuş, ağlatılmış; liklerim,
lüklerim, luklarım ve lıklarım. Bir sürüler, kumbaramın içinde. Gelmeyeceğini
bilirim bilmesine de yine de beklerim.
Rüzgar eser, tuz kokar, martı sesi ısırır kulaklarımı,
İstanbul öper yanaklarımı; kız kulesi saplanır böğrüme. Sonra uyanırım, çay
suyunu koyar, fırından sıcacık simit alır gelirim; kahvaltıya seni beklerim. Ama
gelmeyeceğini bilirim.
Benim mizacım böyle...
Vapurlar geçiyor beynimden. Dolabın en naftalinli yerinde
unutulmuş bir hırkanın hüznü var bu gece. Cevabını hiç kimsenin merak etmediği
bir bilmece gibi işte... Vapurlar geçiyor beynimden. Koca bir çekiç beni yer
yüzüne çakıyor, doğduğum günden beri mezarıma çakılıyorum.
Şarkıcısını bir türlü anımsayamadığın bir şarkı olup aklına
takılıyorum. Dilinin ucundayım. Elinde avucunda.Bindokuzyüzyetmiş kokan bir
sandığın dibindeyim, bir dokunsan yüzüm yetmiş yerinden pare...
Bu ne karanlık bir gece. Gökyüzü öksürürken boğazına kaçmış
yıldızlar. Bir arap ülkesinde bileğini kesmiş bir ece, eski bir hançerin pası
sızlar. Vatansızlar ateş yakmış bir çölde, içkileri özgürlüğü mayalarken
bedende, hilal düşmüş üstlerine, durmamışlar.
Gözleri olmayan çocuklar mutluluk çığlıkları atarken, bir
yetişkin benliğini başkasına satarken "höt" demiş çocuklara, duymamışlar.
Büyük bir ağaç kan ağlarken tek başına, bir yol kenarında, dallarında insan
bedenleri sallanırken; Sormuşlar: Nedir bu ölülerin günahı? Yapraklarına mektup
yazmış:
Herkes efendiye uymuş, onlar uymamışlar...
Gülümsemeni sevdim. Simsiyah gözlerini değil, gözlerinle
anlattığın masalları sevdim. Tenini değil, kokunu sevdim. Sen pencereden
dışarıyı izlerken yağan yağmuru sevdim mesela.Sevdim işte ne bileyim...
Varlığına hasretimden yokluğunu sevdim hep.
Herkesin hayatına bir gün bir cemre düşer ve bahar başlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder