Doğruluğu tartışılır diye düşündüğüm bir cümleydi bu ilk okuduğumda, üzerine kafa yormadan önce. Sonuçta aşk anlık bir olaydı ve bu bizim elimizde değildi. Yani birine aşık olurken; "dur bak bu kitap okuyor mu acaba" diye sorup, "bu okuyor dur aşık olayım" yada "yok bu kitap okumuyor ben buna aşık maşık olmam" demediğimize göre. Şimdi böyle düşünenler yoktur herhalde. Sonuçta bir insanın gözlerinde ilk anda hissedilen bir duygu bu. Bir insana önce aşık olur zamanla severiz diye düşünüyordum çünkü önceden.
Peki şimdi? Farklı mı, değişti mi düşüncem: Hayırımsı evet. Nasıl mı, hemen açıklayayım efendim:
Aşk dediğin şeyin bilimsel bi açıklaması yok -varsada ben girmicem şimdi, bende yok- ama aşk öyle anlık duygularla ilgili bişeyde değil. Mesela kitap okumak başlı başına bi aşk zaten. Ayrı bi tutku.
Kitap okumayı bilmeyen sevmeyide bilmez demiyorum, bilir. Bilir ama gösteremez, kısıtlıdır gösterme hazinesi. Sonuçta taaa dedelerimin zamanındayken onlar kitap okuyup aşık olmuyolardı. Ama en azından o dönemde saftı sevgiler, artniyetsizdi. Şimdi "aşk" denilen kavramı kirli paslı duyguların ardına saklayıp kirlettiler. Bu yüzden bence daha bağlıyız yada olmalıyız kitaplara. Çünkü bizim kuşak pek takılmıyor aşka. Basitleştirilmiş gibi. Bu yüzden bende önemsemiyorum zamane aşklarını.
Babamın annemi sevdiği gibi bi aşkla sevecek bi adam yok denilecek kadar az var artık. Sayısalcı adamın mantığıyla bakıldığında da öyle bi insanla karşılaşılma oranı milyonda bir. Yinede bir gün "aşk" denilen kavramın hakeden herkesi bulacağına inanmaktan vazgeçiremiyorum kendimi.
Bu yüzden seviyorum okumayı. Çünkü her kitabım yeni bi aşk getiriyor bana. Yeni sevdalar okuyorum her defasında. Kitaplarıma aşık oluyorum bir kez daha. Hepsiyle ayrı ayrı alakadar oluyorum. Konuşuyorum mesela bazen onlarla. Okurken kızdığım, yada mutlu olup kahkahalar attığım koyu bi sohbetin içinde buluyorum kendimi mesela. İlerinde yaşamayı öğrendikçe daha fazla içlerine alıyorlar beni.
Bizim kuşak gibi geçici hevesleri aşk sanıp kırılmıyor, küsmüyorumki ben aşka. İlk aşkım babamdı ve ona yaraşır bir aşk bekliyor beni biliyorum. Bu yüzden her çarpıntıya koşup yorulanlardan olmuyorum. Yormadan, yorulmadan; sakince saklıyorum yüreğimi: Gerçek aşk birgün geldiğinde ona yorgun bir yürek sunmamak, sımsıkı sarılmak için.
Bi dizede anlatıldığı üzere; "sevmek güzel meslek, ama zor", işte böyle aşklar lazım inanmaya. Mavi Gözlü Dev'in Nazım'ın Kızıl Saçlısı'na Piraye'sine duyduğu aşk-î derûn misali kuvvetli bi sevda. Her kelimeyle aşk dokuyarak, aşkı koskoca bir ömre yayarak; bazen gizli saklı, bazen rüzgar kadar hür ulu orta.
Bir şairin şiirinde; "ben benden olgun insan isterim karşımda" dediği gibi. Ne diyor Ahmet Ümit Sultanı Öldürmek'in başında itina ile "Şahene bir aşk çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir."
Kitap okuyan insan, kitaplardan bilir sevdayı. Ve kendi romanını yazarken dikkate alır her heceyi. Hani bir yazarın makalesini yahut denemesini kaleme almadan önce o konuda yapılan hemen hemen tüm eserleri okur ya örnekler alarak tecrübeler edinerek yazar sonra; onun gibi. İşte bu yüzden %100 doğrulukta inanmasam da %98 inanıyorum bu tanıya; nede olsa istisnalar kaideyi bozmaz değil mi? Velhasıl her kadının bir Nazım'ı vardır yaratılmış yada olacaktır günün birinde elbet. İşte bu yüzden:
"Kitap okumayana aşık olunmaz"mış..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder