Siz uyurken ben kalktım yürüyüş yaptım, evleri sildim, süpürdüm, toz aldım, çamaşırları serdim şimdi de kalkıp yemek yapıcam. Merhaba gençler!
Tulum+kemençe+çay = düşünmek için her şey hazır. Artık çayın bana verdiği yetkiye dayanarak istediğim kadar saçmalayabilirim. (http://youtu.be/JBQY5Es_Q8s)
Bir eski şarkı, bir eski bahar, bir bildik deniz... Vakit
nisan ortasında bir akşam. İşte şimdi tablo tamam.
Ve gece, çok gece… İki artı ikinin dört etmediği saatler
bunlar. Herkes kendi tarzında şizofren.
Ve artık her şey geçtikten sonra elinizde yalnızca şarkılar, şiirler, kitaplar ve
bir bardak demli çay kalır. Acabalardır insana dert olan. Çayın saati mi olur?
İngiliz miyim ben? Çay şiirin sıvı halidir. Her yudum çayda düşündüğümüz, her
duada bahsettiğimiz insanlar var. Allah yokluklarını göstermesin. Demlikler
dolusu çayı muhabbetiyle bitirebileceğimiz insanlar nasip olsun ömrümüze.
Ama söylemek lazım işte, içinde ne varsa söylemek lazım.
Peki ya iç dünyamızda olanlar? Onlardan haberiniz var mı? Her ne düşünüyorsanız
onu düşünmeye devam edin.
Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi. O işler öyle kolay
değil işte. Geç kalıcaksın. Bazı şeyleri o kadar kolay söyledin ki. Umarım
pişman olmazsın. Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun. Bir keskin kalem, bir kırık
gözlük yürekli yiğitlere hatıran olsun. Uğurlar olsun.
En iyi niyetli şeyler de bile kendimle ilgili kötü sonuçlar
çıkarabilirim. İyiler ilk görüşte tanınmaz. Bazen uyuyup uyanınca değişen tek
şey, yarım yamalak görülen rüyaların gözaltlarını her geçen gün daha da
kırıştırmasıdır. En azından bizim cephede durum böyle. Söyleyeceklerim bu kadar.
Benimde çok istediğim şeyler var mesela. Bağzı anlar hiç
bitmesin, anneme ömür biçilmesin, çay soğumasın, şarkılar hiç susmasın,
dostluklar yarım kalmasın, sevdalar eskimesin, kitaplar küsmesin, bir de; neyse.
Kent ışıklarını yaksa da karanlıkta kalır martı çığlıkları. (-da hep ayrı.)
Bir plak olsam, Zeki Müren çalsam, bozulsam, aynı yerde
takılsam ve hep tekrarlasam. Beynimde hep manalı bir uçurum. Gittiğim her
yerden az evvel çıkmış gibiyim, nereye baksam bulamıyorum kendimi. Olduğum
hiçbir yerde değilmişim gibi geliyor, olmadığım her yerde de varmışım gibi. Ne
istediğimi tam olarak bilmiyorum. Bildiğim şey... Herkesin bana ne yapmam
gerektiğini söylemesinden bıkmış olmam. Bardak kırıldı. Dolu tarafından bakmak?
Atmosferden yeryüzüne kadar bütün coğrafya şahit olsun ki;
sadece uçurtmalara ve kuşlara ev sahibidir maviliklerim. Ne demiştik: “mutluluk
mavi çocuk, oynardı bahçemizde.”
İçimde bir masal cücesi, bir orman ciniyle birlikte
natürmort modellerini kemiriyor. Bitmiyor, sadece bazen ‘belki güneşli bir
günde veya kalabalık bir gecede’ geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında.
Alışıyorsun zamanla. Çekip gidene her şey mizah, kalıp bekleyene her şey
şiirdir.
Biz ki kendi topraklarında yurdunu arayan mülteciyken; hangi
umuda yelken açıp hangi sevdada murada erelim. Küsmek önemli gençler, öyle her
önünüze gelene de küsmeyin. Nazım Hikmet anlatmış vaktiyle önemini. Ben çok
kıskanıyorum Piraye’yi. Kim sevilebilir ki bu kadar güzel?
‘Özlem’ mastar ekini
taşıyamayan yaşlı bir sözcük artık. Sırf yaşayabilmek adına sınırlandırılması
gereken bir duygu. Bu şarkılar şifa duaları. Yalnız şarkılara fazla pul biber
atıyorlar. "Ah"lar da sevdaya dahil. Bir adam bir kadını yüreğine
koyup kötü olan her şeyden kaçırabilmeli bazen.
"...bir de öfkeni gizleyemezdin yani gizlerdin de
benden gizleyemezdin. Ben gözlerine baktığım an anlardım içinde olup biteni. Bi
kadın sevdiği adamın içindeki fırtınaları görür. Bana bişeyler söyle ama senin
dilinden olsun. Belki anlamam dediğini ama senin dilinden olsun." dedi
kadın; "Son kez kirpiklerinden öpüyorum kadın… " dedi adam. İşte
bunlar hep aşk.
Çok sevilmek için ölüyorsunuz. Çok sevilince, dirilip
öldürüyorsunuz çok seveninizi. Hevesinize, gücünüz yokken "aşk";
varken "kısmet" demeyin! Hem sevmek de yorulur… Nar tanelerini kabuğun içine tek tek
yerleştiren, seni de hangi gönüle yerleştireceğini bilir elbet. Hiçbir acı bakî
değil, üflersin geçer. Ah sizin şu
“benzemez kimse sana” ezgileriyle başlayıp “sende artık herkes gibisin”
şiirleriyle biten aşklarınız. Asıl mesele birini "Sen bu şarkıyı çok
seversin" diyebilecek kadar tanımaktır.
Hem insan ayrılınca değil, yeniden kavuşma ihtimalleri
tükenince yıkılır. O zaman hayat son zerresine kadar kocaman bir can
sıkıntısına dönüşür. Sanki son vapuru kaçırmışsın da bir adada mahsur
kalmışsın, güneş ağır ağır batarken sonraki vapurun hiç gelmeyeceğini
söylemişler sana, bunun can sıkıcı bir şaka olmadığını, gerçek olduğunu
söylemişler. Buydu vaziyetim. Beni o kış bir kişi terk edip gitmişti ama sanki iki
yüz elli kişi terk edip gitmiş gibi hissetmiştim. Çay bardağıyla konuşmaya
başlayınca anlarsın onu, tam böyle kendini çay bardağınla dertleşirken
bulduğunda, işte o an. Ne? Karanlıktan korktuğunda yüksek sesle kendi kendine
konuşmadın mı sen hiç?
Yüzüne bakıp da derdini hissetmeyen dosta, kelimelerin zaten
gücü yetmez bir de. Hem derdini anlatmış olacaksın, hem de anlaşılmayacaksın.
En iyisi sus. Bari derdin dökülüp ziyan olmasın.
Önünüzden kara kedi geçmesi, hayvanın bir yere gitmekte
olduğuna dalâlettir. Yani her şeyin altında çok da bişey aramayın. İşime
gelmeyince konu değiştirmede öyle profesyonel davranıyorum ki, bence uzmanlar
beni bir düşünmeli. 10 dakika içinde 8 kere mutlu, 9 kere mutsuz, 7 kere
neşeli, 5 kere agresif olabiliyorsam benim suçum mu yani? Her 30 saniyede bir
ruh halim değişmese bende daha dengeli bi insan olabilirdim pek tabii.
Bi’ yabancı düşün. Kalbinin atışını ezbere bildiğin bir
yabancı. Ne garip di'mi? Garip değil işte; bunlar hep mümkün.
Sen bilmez sanırsın ama gönül hisseder gizlediğin hayaleti.
Çok bunaldığın anlara bak; muhtemelen çekip gitmenin zamanını kaçırdığın
anlardır onlar. Bütün kadınlar, bir erkeğin omzunun üzerinde uyumak ister. Siz
beni dinleyiiiin; seven sevdiğini sahura kaldırsın.
Gündelik sıkıntıları, gelecek kaygısını, ne yapacağını
bilmemenin vermiş olduğu çaresizlik hissini, unutulan düşleri ve yalama olmuş
hatıraları… Hepsini boşverin. İsmail Abi o kadar beklemiş gelmemiş o gemi.
İçimiz hep bi “hoşça kal” ülkesi. Öyleyse hadi bakalım sende hoşça kal…
Hayırlı zamanlar dostlar, bu seferki tek şarkılık yayınımıza
hoşgeldiniz. Öyleyse sıradaki şarkı, bu geceki şarkımız, her bitişle yeniden
başlayanlara, her yeni güne, ''bu son olsun'' ümidiyle uyananlara, tek isteği
yeniden aldığı nefesi hissedebilmek olanlara, kaybettikçe değişenlere, acısıyla
beraber büyüyenlere gelsin... Dikkat edin, ameliyatlı yerinize gelmesin… Kalın sağlıcakla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder