16 Mayıs 2013 Perşembe

Öyle Geliyor

Bugün düzenli ritimli bir hayatım yoksa, bunun tek nedeni her sabah altıda kalkmayı sevmediğimden değil. Tembelliğim ve uyuşukluğum da tek sebep değil. Fakat bir ve belki birden çok nedenlerim var. Üstelik bunlar öyle nedenler ki dile getirilince saçma ve budalaca görünebilir. Oysa tümü -siz onu nasıl bulursanız bulun- varlar.
Bundan iki yıl önce de vardı. Buna rağmen iki yıl boyunca her sabah kalkıyor, aynı hallerimi kimi zaman reddederek, kimi zaman adlandırarak yaşıyordum. Kimilerince yabani ya da kibirli, kimilerince gülünçtüm. Kimilerinin nezdinde zaten yoktum. Ya da tüm bunlar bana öyle görünüyordu.
Zaten sanıyorum ki bendeki en büyük çelişki de bu. Her şey hakkında, emin olduğum her şey hakkında bile "bana öyle görünüyor" zannına kapılıyorum.
Kim demiş o sözü: "Elinden geleni değil, yapman gerekeni yap!"
Neyse boş ver bu beylik lafları. Ben uykusuz kelimelerden bahsedeceğim sana. Hem ne çok kitap var kitapçılarda... Cümleler dolusu sayfalar...
Bir çukur açıp arka bahçeye kalemimi gömebilirim böyle bir günde...Suuusss! Bilim ne diyorsa doğrudur. Su, konulduğu kabın şeklini alır. Aramızda kalsın ama insan sudan mahir...
"Mahir" eski Türkçede ismi fail.
Geçenlerde tüm aile toplandı ve ben yine öğrendim. Her gün aynı şeyi öğrenir mi insan, yeni bir şey öğrendiğinden emin.
Tek bir hikayem var herkes gibi anlatacak. Tüm okuduğum kitaplarda aynı sesi aramam bu yüzden. Ve yazdığımda bir gün bende korkak bir roman, duyulacak yine aynı ses. "Tutunamayanlar" mezarında rahat uyuyacak...
Bak tam da dilimin ucundaydı şarkıda duyduklarım. Benim de ciğerime doluyor gökyüzü, hem de her şeyim tamam. Bir kadın vardı televizyonda ve yanıp sönen bir kelime: Münzevi. "Hiç duymadım" diyordu kadın "bu sözü" hayretle. Biz garipserken, o da puan kaybederken, çoktan oturmuştu yeni yarışmacı, ondan kalan koltuğa ve gülümsüyordu münzeviyi hiç duymayan kadın.
Üstelik ben artık büyüdüm, kocaman bir kız oldum, biliyorsun. Ben "Tutunamayanlar" diyince sen istihzai gülüyorsun. Kesin duymamıştır kadın istihza kelimesini de. Oysa bu söz iyi bir isim olabilir her sabah gezdirdiği köpeğine...
Bir fikrin zihne yerleşmesinden şimdi de korkuyorum, iki yıl önce de korkuyordum. Çünkü bir fikrin tohumu zihne düştü mü, yaşanan her şey o fikri gerçekleştirmek üzere yaşanıyordu. Ya da "bana öyle geliyor"du.
Her gün benzer şeyler yaşanıyordu. İnsan bir süre sonra bu benzerlik hakkında düşünmemeye başlıyor. Bunu şimdi fark edebiliyorum.
Korktuğumuz şeyler aslında beklediğimiz şeylere mi dönüşüyor yoksa? Bunu bilemiyorum. Hayat dediğimiz şey de "başımıza gelmesi imkansız" dediğimiz şeyleri yaşamakla geçmiyor mu nasılsa?
İçinden deniz geçen bir şehirde kalemden başka neye sarılınır? Şehrin içinden geçiyorsa bir deniz, söyle, hüzne değmeden nasıl yaşanır?
Bu arada Regaib Kandiliniz mübarek olsun. Gönlünüzden geçenlerin gerçek olması dileğiyle, hayırlı kandiller; sağlıcakla.

http://www.youtube.com/watch?v=ffhpilaJPC0

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder