7 Haziran 2013 Cuma

Issız Adam

 

Bu sefer de sizlere kısacık bir öykü anlatacağım. Şimdi gidin elinize sıcak bir bardak çay alın; demli ve tavşan kanı olsun. Sonra hafif bir müzik açın; gürültüsüz sakin, hatta sözsüz belkide. Ve okumaya başlayın:

Kelimeler dökülmüyor kağıda. Kalemin ucunda duruyor mürekkep, damlamıyor bir türlü kağıda konu bu aşkı anlatmak olunca. Bir kapıdan geçiyor sözcükler ve bir yudum alıyorsunuz çayınızdan saymaya başlamadan başlıyorsunuz öyküye ve birer birer diziliyor satırlar önünüze; Ah şahrud yaşamaktır aşk !

Kocaman bir yüreği vardı. Ve herkese yetecek kadar sevgisi... Kendi halinde yaşayan sorumluluklarını bilen biriydi. İnsanları gereği gibi çok severdi, bir de kitapları. Çok yakışıklı değildi; aham şaham bir görüntüsü de yoktu zati. Ama herkes ona hayran dururdu. Her gönüle kolayca düşüverirdi aşkı. Eski İstanbul Beyefendilerindendi; bir cebinde mendili ve tarağı, diğerinde köstekli saati ve tırnak makası... Şu nesli şimdilerde tükenmekte olanlarından hani. Kol saati takardı ve hiç çıkarmazdı ama buna karşın köstekli saati bir sır gibi hep cebinde taşırdı. Gençti. Yaşına oranla ince düşüncelere sahipti. rüzgârla konuşabilen bir adamdı. 
Hayatını, yaşamını kimse tam olarak bilmezdi. Sırdı sanki her şeyi. Yalnızdı; yaşadığı kalabalıklar arasında yapayalnız... Ama yalnızlığını severdi. Bir de çayı severdi kitapları gibi. Çayı çok severdi, çok çay içerdi. Herkesin örnek alabileceği gibi bir karaktere sahipti. Yaşından kat be kat olgun kocaman bir yüreği vardı. Gönlü güzeldi o da her şeye yeterdi. O gönülün içinde saklananları bilinmezdi; hiç de bilinemedi.. Hem çok yakın hem çok uzaktı. Kişisine göre muameleyi iyi bilirdi. İnandıklarını söylemekten hiç vazgeçmedi. Düşündüklerini aktarmayı severdi. Bir de ona mavi çok yakışırdı.
Sonra bir gün bir kız onu sevdi. Herkes gibi sevmedi; bambaşka, kocaman sevdi. Herkesin imreneceği, şaşacağı kadar çok sevdi. Öyle ki tozlu yıllardan, eski raflardan, geçmiş gitmiş şarkılardan, hatıralardan bir tek o kaldı ona. Ama adam hiç bilmedi. Kız yıllarca onu bekledi, uzaktan izledi saçlarını, gülüşünü ve ellerini... İçinde büyüttü sevgisini. Kocaman bir yürek etti; ama adam hiç bilmedi.
Kız da çirkin değildi. Güzel alışkanlıkları vardı. Herkes onu severdi. Yaşından olgun düşüncelere sahipti. Kocaman değildi yüreği ama o adamı kocaman sevdi. Kitaplardaki insanları sokaklardakilerden çok severdi. Dünyadan ziyade kafasının içinde doğru bildiklerini yaşardı. Yalnızdı. Kalabalıkların içinde yapayalnız... Nesneleri severdi; asla gitmeyeceklerine inanırdı çünki. Bir de çayı severdi; her şeyden çok severdi, çok fazla çay içerdi.. Herkesin hayatında varlığı belirli bir yere sahipti; ilginç alışkanlıkları ve inanışları vardı. Sevginin dillendikçe azaldığına inanırdı bu yüzden kimseyle paylaşmadı sevdasını hep küçücük yüreğinde sakladı.
Aslında adamda kıza hayrandı. Belki her şey bambaşka olurdu onlar için; başka bir zamanda başka bir mekanda karşılaşmış olsalardı. Kadın adamın ellerine hayrandı; adam elleriyle yaptıklarını izleyen gözlerine. Adamın sıcacıktı elleri kendi gibi, yüreği gibi; kadının kış gibiydi elleri gözleri gibi...
Kadın içinde sakladı sevgisini kimsecikler bilmedi. Bir tek rüzgârla paylaştı derdini; sevdiği adamın rüzgârla konuştuğunu bilirdi. Zaten ömrü boyunca hep rüzgârla konuşan bir adam hayal etmişti. Bu yüzden kimseyi de sevmemişti onun gibi. Rüzgârı beklediği için özellikle geceleri severdi. Az uyurdu, çok beklerdi geceleri. Geceler yüreğin vatanı...
Yüreğinden taştı dilsiz sevdası; iki damla gözyaşı oldu kimi zaman satırlara aktı. Ama hep içinde kaldı ne satırlarını okuyabildi biri, ne de sesini duyabildi. Hiç yokken umudu bekledi sevdiğini, imkansızdı bildi; bildi imkansızı bekledi.
Birbirlerini bilseydiler çok sevebilirlerdi. Güzel bir hayat kurup mutlu mesut ölebilirlerdi. Çok mutlu olabilirlerdi. Aynı yapıya sahiplerdi. Herkes de onları çok yakıştırırdı. Öyle söylerlerdi. Aynıydı alışkanlıkları. Ve başka gönüllerde birbirlerine yazık ederlerdi. Çünkü ikisinden başka hiç kimse onları anlamazdı, anlayamazdı. Zaman gelir birbirlerinden habersiz aynı anda aynı şarkıları dinler, aynı kitabı okur, aynı çayı içerlerdi. Aynı şarkıları sevebilen insanlar birbirlerini de sevebilirdi. 
Kimbilir belki adamda kadını sevmişti.. İkisi de bunu hiç bilmedi. Kadın bir ömrü göze aldı bu uğurda; yüreğine kilitledi sevdasını ve kimseye söylemedi, eğer söyleseydi onu alırlardı bilirdi. Onda olmayan onu, ondan alırlardı, bilirdi... Oğlunu hayal ederdi; bir gün sahip olursa sevdiği adamla aynı adı taşıyacak olan oğlunu... Adam sessizdi, adam kendi içinde yaşardı her şeyi. Ve adam kızı sevdi... Hiç kimseyi sevmediği kadar çok sevdi; bu bilindi. Çok çok değer verdi. Ama kadının onu sevdiği gibi mi; kimse bilmedi, bilemedi.
Kimbilir belki bu sevda Leyla'dan Mevla'ya taşıdı ikisini; sıkıldıklarında hep aynı ayette dinginleştirildi gönülleri: "Ümitsizliğe kapılanlardan olma!" Ama sustukları için kimse hiç bir şeyi bilmedi, bilemedi. Sustuklarında konuştular kimse duymadı, gözleriyle anlattılar kimse görmedi, yürekleriyle anlaştılar kimse anlamadı.. Umut olmasına vardı, sonsuzluk düzine olacak kadar umut vardı avuçlarında; ama birbirleri için değildi sanki. Hep öyle bildi, öyle sandı ikisi. Olsun, istisna bir yara gibi kaldılar yüreklerinde; hayra yorulan düşleri oldular birbirlerinin...
Kocaman güldüler birbirlerine; önce hiç ayrılmayacak gibi, sonra da hiç kavuşamayacak gibi. Sonra kadın uzaklara gitti, adam hep uzaklara baktı geceleri. "Aşk böyledir" dedi kimileri; kadın gider, adam susar ve aşk biterdi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder