13 Ekim 2013 Pazar

Vakt-i Sûkut


Şehrin ışıkları söndüğünde geceye uzayan yollar kalır. Aklı geride kalanlar ve ileride olanlar alır... Bir insanın varlığıyla varlığına alıştığımız yerler, o kişinin o yerlerde olmadığı zamanlarda bize mutluluk vaat etmediği gibi sadece acı verir. Kalabalıkların ortasında ama, kendimize ait umutları yitik bir dünyada yaşıyoruz...
Bir insan bir yakınını kaybettiğinde ilk gün yüreğinde kırk mum yanar. Her gün bunlardan bir tanesi söner ve kırkıncı gün son bir tane kalır. İşte o kalan bir ömür boyunca sönmez. Ve insan sevdiklerini yalnızca ölümle kaybetmez.
Bu eylül bizi yaşlandırdı vallahi. İnandıklarım değişmedi; inandığım insanlar değişti. İnsan yüreği düşmanını bile affediyor da dosta kırıldı mı doğrulmuyor. İçimizde kitaplar birikiyor, tiyatro oyunları gösteriliyor, şarkılar söyleniyor; bizse okuduğumuz kitaplarda, aslında kendimize rastladığımızı sandığımız yerlerin altını çiziyoruz. Fosforlu bir sevinçle. Yorulduk geçen eylülde epey. Hadi bütün suçu yağmurun üstüne atıp, uyuyalım...
Herkesin yalnızlığı kendine benzer. Benimki biraz kalabalık, biraz gürültülü ve biraz da dağınık işte. Çok fazla kitap ve çok fazla boş bardak var sadece. Güzel günlere, bahara, mutluluğa, yarınların güzellikler getireceğine, iyi düşüncelere, her ne olursa olsun uyuyunca geçeceğine inanıyorum.
Aşk dediğin çelişkiler cumhuriyeti. Saatlerce konuştuğun değil birlikte sustuğun insana aşık olurken, birlikte susmaktan korktuğun kişiye zaten aşıksındır. Yanında saçmalayabileceğin yada çocuklaşabileceğin insan istersin, halbuki yanında değil birlikte saçmalayacağın yada birlikte çocuklaşacağın insandır gönül tahtına oturan her zaman. Kısaca bunlar karışık mevzuatlar.
Yüreğinin götürdüğü yerde kırılıyorsun; aklının götürdüğü yerde yanılıyorsun. Yüreğin aklına, aklın yüreğine uymadığı zamansa darılıyorsun. Sonra ne akıl kalıyor insanda ne de yürek; işin içinden çıkamıyorsun.
Zaten iyi şeyler birden bire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürümcemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Yada hiçbir şey çıkmaz. Allah gidince huzur verenleri tezinden nasip eylesin. Eylesin ki ömrümüz temizlensin. Gelişiyle huzuru getirenleri ömrümüze az ve öz nasip etsin. Az insan, çok huzurdur nitekim.
İnandığım masallar birer şarkı oldular. Burada dostum rüzgar, aşkım ilk bahar. Olmuyor iki gözüm bu şehir yabancı, yüreğime işliyor yağmurlar. İnsanlar kaçıyor birbirinden, insanlar sevmiyor, sevilmiyor; yalnızlığa uzanıyor hızla adımlar... Ve bodrum katlarında boğduruluyorsa aşklar, ışıksız kalınmışsa gün ortası; bitmişsiniz bayım, uyanın bu kötü uykudan. Seven insan vazgeçmez. Sadece bekler köşesinde sessizce ve sabırla.
İnsan sevdiğine çay demlemeli. İçine inceden kalp telaşını, çaktırmadan gözyaşını, beslediği büyüttüğü sevgisini katmalı. Sıcacık bir gülümseme ile, gönlünden gelen muhabbeti ile, aşkının buğusu ile arz-ı endam ederek sunmalı. O çayın; tadı da, adı da, rengi de, kokusu da o zaman bambaşka olmalı, hasret karıştırmalı.
Yürek acı çektiğinde, göz refakatçi kalır. Bundandır uykusuzluğumuz. Bazı acılar hiç geçmez, hiç değişmez, seni değiştirip bambaşka biri yaparmış... Bir kadın sevdiği adamın içindeki fırtınaları görür. Bir kadın yalnızca sevdiği adama gülümser, ve bir adam yalnızca sevdiği kadına değerini hissettirir. Ben dizine yattım, sen bir hikâye anlattın. Ve ben büyüdüm.
Kandillerin ışığı siyaha yürüdüğünde, gözlerini bana bırak; ışığım olsunlar... Bakarsın yolum düşer şehrine. Oturur birer çay içeriz kim bilir. Belki de okuduğumuz kitaplardan konuşuruz. Sen susarsın, ben kulak kesilirim... Sonra belki çay içeriz, şansımız varsa yağmur da yağar. Güzel şeyler olur belki. Nede olsa umut dediğin yüreğimin tükenmeyen feneri. Umut olmasına var, sonsuzluk düzine olacak kadar umut var avuçlarımda; ama bizim için değil. Olsun, sen istisna bir yara gibi kal yüreğimde; hayra yorulan düşleri ol...
Ve en son, her şey geçtikten sonra elimizde şarkılar, kitaplar ve bir bardak demli çayımız kalır. Şimdi otur biraz konuşalım iki gözüm. Muhabbetin içinden kuşlar geçsin. Zeki Müren olsun, yağmur olsun, uzaklar olsun ve birde kitap kokuları olsun.
Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen her sözü, yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek.
Keşke bir yolu olsa da anlatabilsem içimdekileri, anlatması zor sevinçlerimi, kederlerimi. Biri kocaman dinlese beni susmama izin vermeden. Yorgun susmuşluklarım var benim sadece. İstesemde yorgunum gitmelerin tümüne.
Ya yanımda kal; kek yapalım, kitap okuyalım, çay içip sohbet edelim... Ya da git şiir ol. Hiç bir gün gerçek olmayacak biliyorum. Yine de ben hâlâ her şeyi sana anlatacakmış gibi biriktiriyorum. Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen; sustuğum kadarsın bende, konuştuğuma bakma. Bir şarkı olursun ancak bana; dinler dinler ağlar yüreğim.
Kocaman güldüler birbirlerine; önce hiç ayrılmayacaklar gibi, sonra da hiç kavuşamayacaklar gibi. Sonra biri uzaklara gitti; diğeri hep uzaklara baktı geceleri. Aşk böyledir dedi kimileri; kadın gider, adam susar ve aşk biterdi.

Hikayemden haberdar, haberimden hissedar olasın.. Gönlüme ışık, yoluma yoldaş olasın. Ah'ını Ah'ıma kat ki sevdam olasın...Seni saklayacağım inan. Yazdıklarımda, çizdiklerimde. Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen de çayı çok seversin ben gibi, yağmuru da ben sen gibi. Yağmur yüreklim, sensiz çay ısıtmıyor içimi. Bilmiyorsun ki...
Sakalları şiirle karışık, kitap kokan ve rüzgarla konuşan bir adam... Sen bir gün var olacaksın dünyamda, inancımda. Olur ya, seni seviyorum diyemem. Mavi derim, gökyüzü derim, kuşlar ve sonbahar; gerisini sen anla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder