5 Ekim 2013 Cumartesi

"Ne Okuyorum?"dan Hasret

 
Hasret- Canan Tan
  Kavuşamayan aşklar her zaman okumaya değer hikayeler çıkartır ortaya. Canan Tan’da son kitabı Hasret ile Kurtuluş Savaşı dönemine gidiyor ve bir Türk ile bir Rum’un yaşadığı aşkı okurlarına aktarıyor. Canan Tan’ın yeni romanı Hasret, mübadele öncesinde başlayıp hasretle sonuçlanan derin bir aşkı ve ayrılığı anlatıyor.
Lozan Anlaşması ile birlikte göçe zorlanan insanlar arasında birbirine aşık iki genç vardır. Biri Türk diğer Rum olmasına rağmen birbirlerini sevmişler ve hayatlarını birlikte geçirmeye karar vermişlerdir. Fakat savaşın kötü yüzü onlarada yansımız ve kader aşklarını ayırmak zorunda bırakmıştır.
Gerçek bir hikayeden uyarlanan Hasret kitabında Canan Tan Müslüman bir Türk genci ile Rum bir kızın aşkını savaşın kötü yüzünü de aktararak mükemmel bir aşk hikayesi anlatıyor.
Son zamanlardaki romanları ile herkesin beğenisini kazanan Canan Tan yine hislerinize hitap edicek bir eser ile çok satanlar listesinde yerini alacak gibi görünüyor.
Çok satanlar listesinin en önemli müdavimlerinden Canan Tan’ın yeni romanı Hasret, geçmişin toplumsal çalkantıları içinde yarım kalmış, parçalanmış, kırık bir aşk hikâyesini anlatıyor. Gerçek bir yaşam hikâyesinden alınan ve mübadele döneminde onulmaz bir hasrete mahkûm olan bu aşkın izleri Cumhuriyet öncesine uzanıyor.
Romanın başkahramanı, 1920’lerde Kırşehir’in Keskin ilçesinde yaşayan Tacettin adlı bir genç. Köklü ve varlıklı bir aileye mensup olan Tacettin’in en yakın iki arkadaşından biri Rum (Aris), diğeri Ermeni’dir (Artin). Tacettin, arkadaşlarıyla gittiği tavernada, mekânın sahibi Omorfia’nın kızı Patricia’ya âşık olur. Tacettin’in ailesi bu ilişkiye şiddetle karşı çıkar.
İlişkileri devam ederken Patricia hamile kalır ve oğulları Ali dünyaya gelir. Bu arada Kurtuluş Savaşı başlamış, tüm ülkede olduğu gibi Keskin’de de Rumlarla Müslümanlar arasında gerginlikler baş göstermiştir. Lozan Antlaşması öncesinde, mübadele sözleşmesi imzalanır. Keskin’deki Rumlarla birlikte Patricia, annesi ve üç yaşındaki Ali de Yunanistan’a gönderilir. Tacettin derin bir hüzne düşmüştür.
Selanik’e gelen Patricia, Omorfia ve Ali ise bu şehirde zorlu ve yeni bir hayata başlayacaklardır.
Canan Tan’ın Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan yeni romanı Hasret, parçalanan bir aşkın toplumsal arka planını çarpıcı bir şekilde çizerek, bugünün tartışmalarına da bir gönderme yapıyor. Romanın odağında aşk duruyor, din, dil, ırk gözetmeden. Ayrılık keskin bir bıçak gibi ayırıyor âşıkları. Gözyaşı romanın kahramanları kadar okuru da esir alıyor zaman zaman. Yaşanmış hikâyelerin tüm gücünü ve etkisini gözler önüne seriyor Hasret.
İçinde gerçek yaşamdan kesitler bulunan romanlara oldum olası bayılmışımdır. Romana inanmamı, samimiyetini hissetmemi kolaylaştırır. Hasret’te böyle bir romandı. Kurtuluş Savaşı öncesinde Müslüman bir adam ile Rum kadının aşkını ve Müslüman ailenin kızı reddetmesi sonucunda yarım kalan bir hikâyeyi anlatıyordu. “Kavuşamazsan aşk olur” sözünün doğruluğunu kanıtlar gibiydi. Tacettin ve Patricia’nın aşkı hızlı ve tutkulu bir şekilde başlıyor, ancak mübadele sırasında devlet eliyle aralarına kapatamayacakları bir mesafe koyuluyor. Birçok yerinde gözlerimin dolmasına engel olamadığım bir roman okudum. Canan Tan’ın özellikle mübadele konusunda yaşananlar hakkında çok araştırma yaptığı ve konuyu gerçekliği ile yazmayı hedeflediği çok açıktı. Bazı kitaplar boşuna çok satanlar listesine girmiyor, okunmalı mutlaka…
Altını çizdiklerimden;
"Kandillerin ışığı siyaha yürüdüğünde, gözlerini bana bırak; ışığım olsunlar..."  S-45
“Araya girenmesafeler, saman alevi misali gelgeç sevdaları silip götürürken, kor ateşe özdeş aşkları daha da harlandırır ya…” S- 50
“Din, dil, köken gibi değerler, kimseye zorla kabul ettirilemezdi.” S- 89
“Doğduğumuz, büyüdüğümüz, bin bir sevinç ve üzüntüyle yoğrularak üzerinde yaşadığımız memleketimizden koparılıp, bilmediğimiz diyarlara göçüyoruz. Ve o diyarların adına vatan diyoruz. Köklerinden sökülmüş ağaçların başka topraklarda kök vermesi kolay mı?” S- 144
“İmkânsızlıkların farkında olsa da ümit etmekten vazgeçmiyordu insan.” S- 204
“Büyük acılarla yara almış insanlara, “zaman her şeyin ilacıdır” lafı küfür gibi gelir.” S- 208
“Yeni doğan her bebek yeni bir umuttu. Umudu avuçlarında taşırdı bebekler…” S- 310
“Vuslatın hayali vuslattan tatlıdır…” S-340
Arka Kapaktan;
Lozan antlaşmasının öncesinde imzalanan mübadele sözleşmesi, bir buçuk milyona yakın insanı yerlerinden yurtlarından ederken, geride parçalanmış hayatlar, boynu bükük aşklar ve nesiller boyu sürecek hasret hikâyeleri bırakacaktır.
Tıpkı Tacettin’le Patricia’nın hikâyesi gibi…  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder