12 Eylül 2015 Cumartesi

Kırlangıçların Şöleni

Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim, 
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde umutlarım.
Hava kötü, dışarda sicim gibi yağmur var.
Gök gürlüyor. 
Sen yanımda yoksun.
Ve ben gök gürültüsünden korkarım. 
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden; 
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz. 
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz". 
Nasıl bir başlangıç yapacağımı bilmiyorum. 
Ah gerçekten bilmiyorum... 
Anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki! 
Fakat seninle ilk tanışmamızın 
Ne zaman, nerede olduğunu hatırlamıyorum. 
Bir sabahtı; ağaçların yeşile durduğu,
Çiçeklerin açtığı ve kuşların cıvıldadığı…
Sesimi duyuyor musun?
Gözlerin her gün biraz daha büyüyor gözümde. 
Hayallerin her gün biraz daha kaplıyor düşlerimi. 
Sözlerin her gün biraz daha işliyor yüreğime 
Ve her gün daha fazla özlüyorum seni.
Bu zamanlar yine seni bekliyorum. 
Hadi… 
O gülün yüzü gülmüyor sensiz 
Hepten hüzünlü bu günlerde.
Gür ve çoşkun bir günışığı dadanıyor sabahları pencereye;
Masada tabaklar neşesiz 
Koridor ıssız 
Banyoda havlular yalnız 
Mutfak dersen - derbeder ve pis. 
Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş 
Halılar tozlu 
Giysilerim gardropda ve şurda burda. 
Mavi el feneri hevessiz.
Kapı diyor ki açın beni kapayın beni. 
Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi. 
Radyo desen sessiz. 
Tabure sandalyalardan çekiniyor. 
Küçük oda karanlık ve ıssız... 
Uyurken tüm dünyaya güvenmek zorunda olduğumun farkındayım. 
Ve hala uyuyunca herşeyin geçebileceğine, geçeceğine inanıyorum.
Her şey seni bekliyor çünkü her şey gelmeni 
İçeri girmeni 
Senin elinin değmesini 
Gözünün dokunmasını 
Ve her şey tekrarlıyor 
Seni nice sevdiğimi. 
Şimdi yolu izlerken uzaktan gördüğüm
Tireyen şehir ışıkları gibi varlığın; 
Uzakta çok uzakta.
Görüyorum orda aslında
Ama seçemiyorum hepsi küçük bir nokta.
Duyuyorum varlığını yanımda; 
Fakat seçemiyorum yüzünü karanlıkta. 
İlerliyor kilometreler saniyelerle
Ve bizden uzaklaşıyoruz zıt yönlerde 
Gelinmiyor akşam zaman kaplanı.
Daha önce anlatmıştım ya sana;
Fotoğraflar siyah beyaz eskir
Bir aynı kalır bizde mavi sevda
Zamana yenilmeyenler aşk değil sevdadır 
Bizim aramızdaki bu yüzyılın son sevdası 
Bilmem kaçıncı dolunay özlem getirse de bize 
Aynı mavilik altında ömrümüzün ışığı 
Değil yarım yıl yarım asır da sürse 
Aynı kalacak bu sevda daim aşk ile. 
En çocuksu yanın olmak isterdim, 
Birlikte saçmalamak istediğin olmak isterdim, 
Kızışın ha birde gülüşün benim olsun isterdim... 
Ve ellerin iki gözüm; 
Hep sıcacık, yüreğin avuçlarındaymışcasına.
Ben ellerine tutkun, 
Sen ellerinle yaptıklarını izleyen gözlerime... 
Keşke burda olsaydın 
Şimdi senle sahile inerdik 
Deniz boyu yürürdük öyle 
Hafif yağmurun altında
Deniz epey dalgalıdır şimdi 
Her kavuşma gibi çoşkundur içi 
Öyle olur yağmurla deniz kavuşurken
Grilemiştir hem gök hem deniz
İzlenmesi takdire şayandır bu kavuşma. 
Azaldı hem yağmur, korkmazdım da
Sen yanımdayken gök grültüsünden. 
Evden çıktıktan sonra 
Bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, 
Fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak 
Hafızasını ve ceplerini araştıran, 
Nihayet, 
Ümidini kesince, aklı geride, 
İleri gitmek istemeyen adımlarla 
Yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm
Bugün deniz yağmur damlalarıyla kavuşurken.
Ve önümde beni çağıran olağan gücüyle kıyıları döven sonsuz mavilik 
Avutmuyor artık içimi en beteri.
Eğer beni alan deniz olursa 
Ondan nefret etme. 
Kimse götürmeyecek beni kırlangıçların şölenine. 
Uçmayı hayal eden kuş, ölmek üzere.

https://www.youtube.com/watch?v=LVWqwMtt2ps

2 yorum: