6 Eylül 2014 Cumartesi

Ve Bir Mevsimdir Eylül Başlı Başına

 Sokak bomboş ve olabildiğine karanlıktı... Etrafta yaprak hışırtısı ve topuk sesimden başka yaşam belirtisi duyulmuyordu... Hissediyordum... Geliyordu... Usulca yanaştı, yanağımı okşadı, saçlarımı savurdu... Ardından koluma girdi ve beraber yürümeye başladık... Evet, âşık olmuştum... Adı; Rüzgâr’dı.
Yine bir Eylül rüzgârı… Ben iyi tanırım bu rüzgârı esişinden; bu sonbaharın gelişi…
Merhaba Eylül. Merhaba sonbahar. Merhaba ceketlerim, ince hırkalarım. Merhaba huzur bulduğum yağmurlar. Islak sokaklar mevsimi başladı yine tüm güzelliğiyle.
Bambaşka bir sabaha açmıştım gözlerimi ya bu sabah ya da öyle bişeylerdi, bilmiyorum. Eylül bende başka sanki. Yine İstanbul Hanımefendisi gibi arz-ı endam ederken yeryüzüne kirpiklerime takıldı gözyaşları ve saçlarıma dolaştı rüzgârı…
Şimdi mevsim Eylül! Ancak bir mevsimin gücü yeter çünkü olanlara. Eylül başlı başına bir mevsim; Eylül Mevsimi! Tabi Eylül Mevsimi Sezen Aksu getirir, ya da bana öyle gelir; bilmiyorum… 
Bi' kitap yazsaydım adını Eylül Mevsimi koyar Eylül’ü anlatırdım. Bi' efsanedir aslında Eylül de… Soğuk kış akşamları nefesinizi görebildiğiniz kadar gerçek aynı zamanda. Ne ironik bir durum… Bu ironi biz ölene kadar devam eder; bu ironi, yetmiş yaşında bir kelebek düşlemek gibi, ömrünü o kelebeğe bağlamak gibi… Eylül biraz hüzün, biraz da ölüm gibi…
Buralarda hava birkaç gündür bozdu artık. Kocaman gri bulutların istilasına uğradık. Tam da sonbahara adım atarken kışın soğukluğunu hissediyoruz. Artık akşamları ince pike yetmiyor. Eylül, en sarı hâliyle usul usul kapımı tıklatıp, bir misafir tedirginliğiyle konuk oluyor satırlarıma. Buğulu camın önüne çektiği masasında en duygusal şiirlerini yazıyor. Yeni sözcükler keşfediyor satır aralarında.
An itibari ile Eylül mevsim! Koskoca 12 ay bıraktık geride geçen Eylül’den beri. Eylül de biz de birer yıl yaşlandık tabi. Ne çok şey gördük bu yıl… Yıkımlar, gidişler, dönmeyişler, vedalar, katliamlar, yürek burkulmaları, yürek sızıları… Şimdi Eylülde doğayla yavaş yavaş sararmanın vakti; vakit içimizde biriken ya da birikmiş tüm zehirleri atma vakti, vakit bir akşam vakti bahçede, balkonda, çardakta son günlerimizi yaşarken bir bardak çay ile eylüle teslim olma vakti…
Yazın güneşinden kamaşmış hayalleri daha gerçekçi görünüyor gözüne. Yaz hayallerimiz rafa kaldırıldı. Fotoğraflarda yaşıyoruz denizi, güneşi, kumu, pikniği, eğlenceyi. Şimdi ateş önü sohbetleri zamanı artık. Onun da tadı ayrı tabi ama yine de yaz gibi hayaller kurdurmuyor ki insana.
Göçmen kuşlar güneye yönelmişken, yağmur tadında bir müzik açıyor. İşte yeni bir mevsime başlarken günlerimiz yine hızlıca akıveriyor uzaklarda.
Korkuyorum…
Korkma. Korktukça yollar azalmıyor. Korktukça insanlar kavuşmuyor birbirine. Gözünün gördüğüne değil okuduğun iki satırda yahut dinlediğin bir şarkıda aklına gelene aittir gönlün. Ve bu durum yıllar geçse de değişmez. Sanki asırlardan geri sayıyorum seni. En sakin, en manidar, en kimsesiz sesimle adını çağırıyorum. Adın tüm anlamlarından sıyrılıyor sonra… Ah adın… Adın bir duaya yaraşacak kadar temiz, piyanodan dökülen en bulunmaz ezgi, dolunayın geceye kattığı ışık kadar berrak adın…
Bir cümleyi bitirmek değil istediğim bazen nokta ile virgül ile yeniden yeniden yazmak istiyorum adını kâğıda. Ne kadar tekrar etsem yetmiyor. Öyle ki ne kadar çok kelime söylesem seni anlatırken o derece adının saflığını kirletiyor mürekkep.
Güneş yüzüne değerse diye kalbim kırılıyor, ah bir ses aşina olsa kulağına… Dizlerimiz yara bere içinde, düşlere düşüp düşüp çıkıyoruz. Şimdi ben gidiyorum; ama ne zaman çağırırsan gelirim, nereye çağırırsan gelirim… Hem uzakta olmak yüz yüze gelememek değildir ya, biliyorum ki ben seni arıyorsam sen de beni arıyorsun… Korkmuyorum aramaktan yorulursam diye, “çünkü yeniden buluşacağımızı biliyorum ilahi bir ebediyette…”
Tesadüflerin gücüne inanırım, kelimelerin gücüne inandığım gibi. Filmlerden etkilenmek gibi, kitaplardan, insanlardan, şehirlerden, ilkyazdan, yollardan etkilenmek gibi bir huyum vardır. Bazen öyle bir an olur ki hayatta, belki dünyayı değil ama senin dünyanı değiştirir.
Sana yazmadığım zamanlarda kelimelerle arama yıllar giriyor.  İnce bir yolun sonunda yalnız kalıyorum. Her şeye alışılırdı, kelimelerden uzak kalmaya, ait olduğum şehirden ayrı olmaya, ege sahillerinde geceyi sabah edememeye bile alışılırdı, bilseydim ki gözümü kapattığımda seninle aynı rüyayı göreceğim. Bilseydim ki göl evinin önündeki iskelede boylu boyunca uzanıp sesinden en güzel bölümleri dinleyeceğim, en sevdiğim kitaplardan…
Bu sonbahar zamanlarında en çok istediğim şey kahvemi yudumlayıp böyle renkli ve pufidik bir koltukta birkaç sayfa kitap okumak hem de en sürükleyicisinden... Pencereden gelen esinti, okumakta olduğum kitabın sayfalarını hafiften kıpırdatınca, başımı kaldırıp dedim: "Şükür Rabbim, bu huzurlu an için"
Sonra sıcak ve mis kokulu yemekler yapmak, mis gibi tarhana örneğin, ya da fırından yeni çıkmış kek, kahvemin yanında. Belki biraz örgü örsem diyorum en renklilerini yanıma alıp. İyiden iyiye kış moduna giriyorum artık. Kışı da güzel ve umutla karşılamak lazım tabi ki bize küsmesin diye. Küstüğü zamanlarda en kötü tarafını bize dönüp olabildiğince yalnız bırakıyor insanı ve üşütüyor üşütebildiği kadar. Onu güzel şiirlerle, yumuşak battaniyelerle, kalın çoraplarla karşılamak gerekiyor, kendisine uygun bir törenle…Zaten bir ölüm vefalı bir de sonbahar.
Bir de nedense kışın özlemlerim de artıyor soğukların artması gibi. Daha çok hasret kalıyorum memleketime, aileme, arkadaşlarıma. Kalın pofuduk battaniyemi özlüyorum. Raflar dolusu kitaplarımı ve yumuşak dokulu olanları bir de en resimli olanlarını. Zaten hikâyeler okumak da çok istiyorum bu sıralar. Fransızcamı ilerletmek için minik hikâyeler buldum onlara başlayacağım yakında. Kışlık kıyafetlerimi de özlemişim aslında. Çaktırmadan beni izliyorlar gibi geliyor. Örme hırkalarım atkılarım daha bir yumuş yumuş geldiler bugün gözüme. Sahi sonbahar iyi ki var.
Hayatın nereye gideceğini bilmemek çok huzurlu değil mi? Hangi yola döneceğini, hangi okula gideceğini bilmemekten, hangi insana senden bir şey vereceğini bilmemekten bahsetmiyorum. Ama ben mesela babamı dinlemeseydim, eğer Konya’ya gitmeseydim, orda bişeyler için çaba sarf etmeseydim, otobüsü kaçırsaydım, gelmeden birkaç gün önce yaşadığım ruh haline yenilip kararımı değiştirseydim hayatım nasıl olurdu? Hangi şehirde olurdum, hangi insanları tanırdım? Bunu bilmiyorum. Bir şey bilmemek ne derece huzurlu olur diye sorsalar, pek düşünmezdim bile. Ne saçma soru derdim. Meğer gün gibi aydınlıkmış…
Islak sokaklar mevsimidir Eylül. Islak sokaklar mevsiminde ıslanmış yüzler hep yere bakar, müziğe ve bir bardak çaya sığınır insan… Bu mevsimde vitrinleri az sulu rakı gibidir bu şehrin, her adımın yalnızlığa uzanır. Yalnızlık… Olsun o da güzel; nasıl olsa her yolun sonu çıkmıyor mu yalnızlığa, yalnız insanlar sokağına?
Kahveler dert yüklenir bu mevsim, çayları daha bir demli.
Geçen sene Eylül farklı bi' şehir getirmişti bana; bu sene Eylül yarı İstanbul, yarı Konya… “Bu iki sene iki farklı şehir getiren Eylül seneye başka ülkeler getirir mi acep?” diyorum kendi kendime.
Kimbilir gelecek Eylül nelere gebe?
Ve ben sonbahardan bir kadın, kalbim eylülden; saçlarımda sararan yapraklar ve çisil çisil yağmurlar, gözlerinde dumanlar ve uzaklar… Ben şimdiki Eylülü yaşamayı seçiyorum şimdilik, benim için Eylül yılbaşı sanki her şeyi akışına bırakmaya söz veriyorum bir kez daha, kendime bunu sık sık yaparım.
Tüm bunlar arasında kahvem bitiyor ve hesabı ödeyip çıkıyorum. Yol beni bekliyor bıraktığım yerde. Yağmuru da bıraktığım yerden alıp bıraktığım yerden başlatıyorum yeniden müziğimi... 
Unutmayın; yollar bitmez, şarkılar bitmez, yağmur bitmez, akıldakiler bitmez… Şimdi Eylülün tadını çıkarmak mesele malum önümüz kış, habercidir Eylül, kışın habercisi. Oturakları, sokakları, ağaçları karlar örtmeden tadını çıkartmak gerek. Çabuk geçer Eylül ve bu mevsim, sonra bir bakmışsınız her yer "kar" olmuş.
Ben Kız Kulesi olurum, sen Galata. İkimiz bi' masal yazacak olursak, bil ki sen de ben de çok yakışırız o masala. Biliniz, bekliyorum bayım... Bizim masalımızın başlayacağı o günü, masalımızı başlatacağımız o günü bekliyorum; sabır ve dua ile...
Keyifli Eylüller herkese, mutlu Eylüller... Sağlıcakla Eylülcüler… Mutlu kalasuz !


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder