5 Aralık 2013 Perşembe

Kar Olma Vakti


 Yağmurlu günlerde küçük odamda oturup kitap okuyup yahut ders çalıştığım yanıbaşımda bir bardak demli çay ile radyoyu da açıp müziği mi eksik etmediğim, annemin mutfaktan gelen seslerinin eşlik ettiği günler geliyor aklıma. şimdi yine penceremde yağmur damlaları…
Kış gelsin soğuk olsun herkes atkı taksın mutlu oluyorum. Farklı bir huzur yağmurlu karlı kış günleri.
Her ne kadar farketmesekte, biz kış sevenler biraz benciliz kabul edelim. Çünkü kış herkese elinde kahvesiyle, ayağında yün çorabıyla gelmiyor. Ama yine de kendimi alıkoyamıyorum sahte güneşli ayaz günlerinden. Belki de aşka aşık biri olduğumdandır.
Şu sıralar artık sonbaharın kararsız evresinden kışa geçiş yapıyor memleketimin odaları bir bir. Erzurum, Konya, Ankara derken bir bir kış misafirliğe geliyor her yere. Kar tanelerini cömertçe bırakmasa da henüz kendi karırlı ölçüsüyle yeryüzüne bırakıyor gökyüzü.
Bütün büyü kış mevsiminin karlı günlerinde saklı. Kış kadınlarının zamanı geliyor. Yaz mevsiminin şımarıklığına ne yapsa ayak uyduramayan kadınların. Yağmur başladığında niyeyse, aklına şarkılar gelen kadınların.

Şuan; elimde kahvem, masamda kitaplarım, camın önündeyim ve kulaklarımda kocaman sevdiğim şarkılar.
Hayatımın vazgeçilmezlerinden biridir kar. Kış demek kar demektir benim için. Karsız bir kış düşünemiyorum nedense. Soğuğu ve yağmuru kıştan saymıyorum. Bir kışsever olarak sıcaktan çok soğuğa, kara düşkünümdür. Aşırıya kaçıp, zarar vermediği sürece güzeldir kar. Bir kar tanesini elinize alıp dikkatle baktığınızda ne kadar ince ve zarif şekillerinden oluştuğunu görürsünüz. Karın altında sessizliği ve adımlarımın çıkarttığı sesi dinleyerek saatlerce yürüyebilirim karın altında.
Sıkı sıkı sarıl kendine. Kalın battaniyelerin, yün çorapların, her akşam sıcak çorban, limonlu çayın... Yalnızlar için en zor mevsim başladı. Nafile ısınma çabalarının mevsimindeyiz. Bir kaç kadeh şarap, koyu bir sohbet, şen kahkahalar. Buz gibi hala zihnim. Gözlerim buz dağlarının tepesinde. Kimbilir kimin yolunu gözler. Ellerim en çok saçlarını düşler…

İstanbul bugün yine ağlamayı bekleyen bir çocuk. Gözleri kapalı, kafası bozuk, kaldırımları ıslanmayı bekliyor. Senin beline, arkadan sinsice, ansızın kim sarılır İstanbul? Bekleme kadim dost, seni kimse anlamayacak. Bu arada çayımız tükendi, kahve ister misin?
Malum yılbaşı geliyor, yavaş yavaş mekanlar süslenmeye başladı, hediyeler ve tarçın kokulu kafeler vesaire. Kültür diye değil de iste yeni gelen bir şeyin heyecanı bizim yılbaşı muhabbetimiz. Her yeni sene bir öncekine göre daha daha hızlı geçmeye başladı, yaş arttıkça insanin meşguliyeti artıyor meşguliyetle de gerçekten yasadığımız ana karşı farkındalığımız azalıyor.

Ne diyordu bu mevsim için Murathan Mungan:
“Kış başlıyor sevgilim Hoşnutsuzluğumuzun kışı başlıyor.  Bir yaz daha geçti hiç bir şey anlamadan… Oysa yapacak ne çok şey vardı Ve ne kadar az zaman Kış başlıyor sevgilim, İyi bak kendine… Gözlerindeki usul şefkati teslim etme ökimseye, hiçbir şeye Upuzun bir kış başlıyor sevgilim Ayrılığımızın kışı başlıyor Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime…”

Sonunda geldi sevdiğim mevsim. Hani akşam olunca sokaklarının tenhalaştığı şu bildiğimiz mevsim. Soğuktan evlerine giren ve sokakları yalnız bırakan insanlara inat ben bu mevsim de her akşam sokaklardayım.
Kış geldi dostlar geceleri karanlık sokakları sarı lambaların ıslak yollarını aydınlattığı günler geri geldi…
Soba kokan evleri tanırım pencere kenarlarından. 
Rüzgar esti mi keskin bir is kokusu konar perde uçlarına. Öyle ki perdeyi aralayan ya esen rüzgardır ya da gelmeyeni gelir diye bekleyen dualı avuç ayalarıdır. 
Bir annenin henüz okuldan dönmemiş evladını beklediği, bir çocuğun umut bağlayıp gökler de uçurduğu ve ve henüz gelmeyenlerin kokusunu bilmediği pencere kenarıdır. Avuç avuç dua biriktiren, düşen yaprakları gidenlerin niyetine sayan bir gam kenarıdır. Kim nerden bilecek ki hem alnı öpülmemiş buruklukları taşıdığını hem kim nerden görecek ki umutları bir bir ısınılmak uğruna is kokusuna döndüğü soba yıllarını. Boynu bükük perdesine gam işlenmiş bir hane burası. 
Sonbahar gidiyor gitmesine yapraklara sarılarak ve bir kış bekliyor kapı ardında çatı arasında. Birikmiş bir kaç umut kalmış eşikte girin içeri girin hadi umudunun yeşilini sevdiğim bir çocuk vazgeçiyor göklere saldığı umutlarından girin ve sinin çocuğun gönlüne. Çökün hadi çökün dizlerinin yanına. Bir çocuğun en güzel oyuncağının rengi kaçmasın. Bir çocuğun diyorum…
Umudunun yeşilinden vurulduğum bir çocuğun…
Kışı seviyorum ama geç gelen kışı sevmiyorum sanırım. Tamam, sonbahar uzasın o güzel ama çok gecikince özlemekten yoruluyorum be. Böyle kar kokusunu, o soğuk havadan korunmak için giyinmeyi özlüyorum. Elektrikli ısıtıcının başında hiçbir şey düşünmeden dalıp giderek dikilmeyi özlüyorum. Ancak hepsinin yanında kışın o soğukluğunu, sürekli rüzgardan ve yağıştan temizlenen havanın aynı anda baca dumanlarıyla kirlenmiş kokusunun 18 yılımın tüm kış anılarını tetiklemesini özlüyorum.

Zamanında demiştim sizlere "eylül kışın habercisidir tadını çıkarın sonra bakarsınız her yer kar olmuş" diye. Şimdi beyaz örtü örtünmenin vakti, şimdi her yerin “kar” olma vakti. Şimdi karlı bir sokakta yürürken ayaklarınızın çıkardığı sesi duyma vakti, şimdi yüreğinizi dinlendirme gönlünüzü dinleme vakti..
Sevdiklerinizle tadını çıkaracağınız bir kış olması dileğiyle, selametle… 
Eldiven takıldığı için bir şeyi açamadığımız sonra eldiveni çıkarıp elimizin buz tuttuğu o mevsim hoş geldin.


2 yorum:

  1. Kış mevsiminin güzelliklerini o kadar güzel anlatmışsınız ki...Çok güzel bir yazıydı zevkle okudum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuza teşekkürü bir borç biliriz. Beğendiyseniz ne mutlu bize. Sağlıcakla...

      Sil