31 Ağustos 2013 Cumartesi

"Ne Okuyorum?"dan Rüzgârlı Pazar

 

Hangi Kutlu kitabını okusam diye kitapçıda dolaşırken bir yerlerden kulağına çalınmış “Rüzgarlı Pazar”. Alıp, çıktım! İyi ki de hiç düşünmeden alıp çıkmışım.
Hikayenin derinine inmek istemiyorum çünkü okuyup; hissedin yazarın yoksulluk adına anlatmak istediklerini. Büyük şehrin modern insanlarına kaybettiklerini anımsatıyor belki de. Durup bakmayı her gün önünden geçtikleri, geçip gittiklerini başlarını kaldırmak zahmetinde bulunmadıkları insanların hikayesidir. Herkesin kendince yorumlamasını, gönlünde harmanlamasını isterim. Hikayede ilerledikçe akan giden şehirlerin ne kadar ruhsuzlaştığını, betondan başka bir şey olmadığını, kimsenin kendinden başka derdi olmadığını fark ettiriyor. Okudukça gönlümüze ferahlık gelmiyor belki ama isyan da ettirmiyor. Yoksulluğu kanıksatıyor mu bilemem ama “yoksulluk yol olsun! ” dedirtiyor herkese.
Bu hikaye; Duran’ın, Nimet’in, Cesur’un, Doktor’un, Şapkacı Bacı’ nın, ne alırsan bi milyoncu, antencinin kısacazı Rüzgarlı Pazar’ın hikayesidir. Mustafa Kutlu'nun sade ve gerçekçi bir üslupla kaleme aldığı Rüzgârlı Pazarın müdavimleri bunlar. Hepsinde kendimizden bir parça hikâye aktarmıştır usta kalem. Tek solukta okunan kitapta her bir sayfada bir sonraki sayfanın meraklı duruşu vardır.
“”İğde kokusuna tutunmuş gidiyordum.” diye başlıyor, Mustafa Kutlu’nun hikâye kitabı ‘Rüzgârlı Pazar.  Yüzlerine bakılmayan, sesleri duyulmayan, evleri bilinmeyen yoksulların hayatını anlatıyor Kutlu. Her gün yanlarından gelip geçtiğimiz, bir korkuluk demiri, bir ağaç gövdesi yerine koyup, yüz çevirdiğimiz insanların iç seslerini duyuruyor. Ne de güzel anlatıyor! Yukarıdan, acıyarak, horlayarak bakmadan, yanı başlarına çömelerek, sesini seslerine katarak, sigaralarının dumana, simitlerinin susamına, çaylarının buğusuna ortak olarak sokağın o katıksız, yalın, harbi dilini konuşarak nasıl da yazıyor yoksulluğun kitabını.. “”- Bu rüzgâr neyin nesi? - Samyeli, Sam! - Kim lan bu Sam?”
Sıradan bir semt pazarında bizim göremediklerimizi görüyor Mustafa Kutlu. Bizim hep birer satıcı olarak gördüğümüz o insanların hayatını samimi bir üslupla dile aldığı bu kitapta, iyiyle kötünün mücadelesini de başarılı bir şekilde anlatmış. Sonuç olarak iyilerin kazanması, hikayenin mutlu sonla bitmesi de hoş olmuş.
Topluma ‘yukarıdan’ değil, ‘içeriden’ bakan bir hikâyeci Mustafa Kutlu. Anadolu insanının ruhunu okuyan, sokağın nabzını dinleyen bir yazar. Bu yüzden ‘sokaktaki adam’ın hülyalarını, çaresizliğini, küçük mutluluklarını; köyden kente göçün açtığı yaraları, kimse onun kadar sahici anlatamıyor. ‘Rüzgârlı Pazar’, Kutlu’nun hayli zamandır kafa yorduğu ‘yoksulluk’tan süzüp çıkardığı nefis bir hikâye kitabı. Artık her sonbahar okumaya alışık olduğumuz ‘uzun hikâye’lerinin sonuncusu. Yine o bildiğimiz duru, akıp giden; fazlalıklarını çoktan, uzak vadilerde bırakmış aydınlık dil… O rahat, şakacı üslup; Anadolu ârifâneliğini şehir bilgeliği ile birleştirmiş o zarif anlatıcı… Sıradan bir halk adamı, gönlü yüce bir derviş. Baksan, ‘Ben de yazarım bunları.’ dersin. Kolaysa yaz!.. ‘Rüzgarlı Pazar’ gösteriyor ki, Mustafa Kutlu, artık hikâyeciliğini getirdiği yerde tek başına duruyor ve orada, dilini her gün biraz daha yalınlaştırarak, atılacak ne varsa atarak, hatta hikâyeci sıfatını da bırakarak yazıyor. Yazmıyor, konuşuyor, hikmet diliyle anlatıyor. Edebiyat yapmaya gerek duymuyor, hayatın hiçbir süse hacet bırakmayan sadeliğine, sıcaklığına ayna tutuyor. Rüzgârlı Pazar’ı okuyun, yüzüne bakamadığımız yoksul insanların masalı o.

‘Yoksulluk içimizde’ değil mi bizim?
Arka kapak diyelim:
"İğde kokusuna tutunmuş gidiyordum.
Hazirana yakın, Mayıs'ın bilmem kaçı.
İğde nerede?
Otoların geçtiği köprü ile, yayaların yürüdüğü üst geçit arasında.
Orayı ağaçlandırmışlar.Çitlembik, mazı, erguvan, akasya, hatmi ve tanımadığım bir sürü ağaç.
Yahu gözünü sevdiğimin iğdesi, sen oraya nasıl geldin?Bir kuşun gagasında mı; yoksa bir yandan yürüyüp öte yandan iğde yiyen, çekirdeklerini sağa sola atan, elleri cebinde, başı havalarda bir bozkır çocuğunun eseri misin?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder