10 Nisan 2017 Pazartesi

Yokluğun Şarkısında Dans Eden Varlık

 
Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında yağmurlu bir bahar dansı bu. Kimsesiz, tek başınıza. Bugün tüm dünya yürürken dans ederlerin. Müziğin sesini duyamayanlar, dans edenleri deli sanıyor demişti ünlü düşünür. Dans etmenin tadına varamamış biriyle hayata dair konuşamam, deli der bana ve küser yüreğim. Kaybedip kazandığımızı bilmediğimiz yollarda yürümek gibi biraz, biraz aşk gibi, biraz hüzün. Ben şimdi bir şarkıyım adı aklınıza gelmediği halde kafanızın içinde çalan. En umutsuz duyguyum belki yüreğinizin derinine gizlediğiniz. Görünmeyenim, duyulmayanım. Ben yokluğun şarkısında dans eden varlığım.
Sessiz çığlıklarımla çalkalanan körfezde yelken açıyor bir gemi. Gözden kaybolmadan kim bilir hangi ağır kayıpları yüklemiş, düşünülüyor. Batmadan boğulmadan kaç şehir gezmek gerekir üşüttüğünü bildin mi yalnızlığın da. Dolu dolu yaşamak mümkün mü kalbiniz boşsa veya boğulmak derin sularda ve sonra unutmak. Diline düşen sözcüklerin, tuşlara hükmüyle, ben de yerimi alırım. Bir köşe de bekleyen, pabuçlarım, en sevdiğim giysilerim ve içi görünmeyen gülümsemem ile işte buradayım.
Kimseler görmesin beni bulutlar dokunabilir saçlarıma. Hayat yolunun engebelerine karşı mırıldandığım gizli sözcüklerimi kimseler duymasa da ben size eşlik ederim. Bedenimde bir erkeğin gücü ile bir kadının zerafeti bütünleşsin yeri geldi mi talan etsin derinlerdeki karmaşayı ve sizinle yumruk yumruğa kavga etsin bulmak için gerçeği, yeri geldi mi dinginlikle baksın gözlerinize. Ümit vaat eden tılsımlı cümleler zinciriyle hemen yanınızdayım. Do ile ağlar, re ile gülerim belki ama sekiz ses güzeliyle size refakat ederim. Yosunlarından kurtulmaya çalışan şu deniz dibi kayalara benzetiyorum kendimi ve sizi. Yüzlerimiz denize dönüktür bizim.
Dinleyerek okumak, dinlenerek çalışmak gibi bir deniz kıyısında; okudukça okuyasın durdukça çalışasın geliyor. Kahvenin kokusuna karışan duygular, buharla bir olup ezgilerde dans ediyor, görün. Bir ben gerek, her defasında yeniden doğuyor. Gözlerimde; orada yepyeni bir ben, bulunmayan bir kitapta hikayenin içinde bambaşka bir şarkıyla durmadan dans ediyor. Çünkü makamına göre ayarlarım adımlarımı. Ara nağmeler de hafifçe anılsa da eskiler, taksimler de can bulur yüreğim. Gülerim.
Notalarınızla tasvir ederken sevdalarınızı dans eder, bahar olur, çiçekler açarım. Her bakışı yakalar, rakkaseye yakışan arz-ı endam ile yansıyarak geri dönerim ve savrulan eteklerimle, gam-ı uzak ederim. Asıl gerçeğimiz hiç söylemediklerimizde, neden hep gecikiyoruz birbirimize. Aynaları kıralım önce kendimize katlanmayı öğrenelim, sonra geç kalmayız ve yalan söylemeyiz birbirimize. Hüzzam makamlarının burukluğunu yaşatmayın yüreğinize, rast makamının doğruluğunda, ara taksimlerle süzüldüğü an da hicazkâr makamına, zarafetimle göz doldurur, sizi gülümsetirim.
Sözcüklerimiz ve tereddütlerimiz ve kırık, örselenmiş yüreklerimizle hayatın bize verdiği kronik ağrıdan sıyrılma çabasında ki körpe kalplerimizle yorgun gecelerin ucuna bağlanan yeni umutlarımızla beşikten tabuta sürecek bir dans. Nağmelerin ipeksi akışkanlığında, bu yolculukta sizin ezgilerinizle süzülür, ağır-aksak yekinmelerle hep yanı başınızda olurum. Siz yeter ki nefesinizle ve dokunuşunuzla hayat verin notalarıma.
Benim hayatımsa bu; siz sadece müziği çalarsınız, ben hepimiz için dans ederim.
Dansın sonunda ayağımıza basanları affedebilecek miyiz veya ayağına bastıklarımızdan özür dileyebilecek miyiz? Bırakın bu beylik lafları.
Şimdi kendinize bir iyilik yapın:
DANS EDİN!
Sanki seni hiç kimse izlemiyormuş gibi.
SEVİN!
Sanki önceden hiç incinmemiş gibi.
VE AVAZINIZIN ÇIKTIĞI KADAR BAĞIRARAK ŞARKI SÖYLEYİN!
Çünkü dünya böyle daha güzel.
Siz müzik olun, ben dans ederim!
Müzik yapmak, yazılar yazmak ve dans etmek. Sanki Tanrı bunun için yaratmış bizi, duygularımızı akıttığımız bir deniz gibi her şey, o derece uzuyor gök yüzüne.
Müzik yapmak, Andre. Parmaklarımın bana verdiği duygular gibi.  Sanki içimden değil de parmaklarımdan akıtıyorum, yok ediyorum dünyanın tüm kötülüklerini.
Yazılar yazmak, Andre. İçimden çıkan bir kişinin dışa vurumu gibi değil mi? Değil mi, bir hikayeyi kafamızda canlandırdığımız, onu yaşattığımız için mutluyuz?
Peki dans etmek, Andre? Ayıp değil, çırıl çıplak dans etmek. Bacaklarını sergilemek veya kalçalarını oynatmak. Tanrı var mı Andre? Olmasaydı, nasıl bu kadar güzelleşirdi bedenin? Kalk Andre! Güzelleştirilmesi gereken bir dünya var ve bizler buna neden olmalıyız. Sen müzik yap mesela, ben dans edeyim ve izleyenler de bunu yazıya döksün...
Resmini çizsinler bu sonsuz anın;
Ve ilk defa mutlu olsun çocuklar…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder